ÇAĞDAŞ PARTİ ÖRGÜTLENMESİ: CHP ve Örgütsel Yenilenmenin Temel İlkeleri

Sunuş

CHP, 2010’lu yılların başında geçirdiği değişimlerden sonra, kendisini biraz daha yoğun bir biçimde gözden geçirmeye başladı. Bu çerçevede, yeniden yapılanmanın bir zorunluluk olduğu kavrandı ve de iç düzenin ve işleyişin iyileştirilmesi için öncelikle tüzüğün değiştirilmesi gerektiği daha da belirginleşti. Sonuçta, tüm partililer, CHP’nin daha demokratik bir yapıya ve daha etkin bir işleyişe kavuşturulması yolunda yeni bir tüzükle donatılması zorunluluğunda birleştiler.

Bu amaçla toplanacak tüzük kurultayı öncesinde, doğal olarak, hem CHP içinde hem de sosyal demokrat sivil toplum bünyesinde partinin mevcut ve gelecekteki yapısına ilişkin yoğun bir tartışma başladı. SODEV’in Kurucu Başkanı Ercan Karakaş’ın bu konulara olan ilgisi ve vukufu bilinir. Öte yandan SODEV de, tüzük konusunda görüş üretimini desteklemek ve yeni tüzüğün oluşturulma sürecine katkıda bulunmak amacıyla, Haziran 2011’de bir atölye çalışması düzenledi. Katılan partili-partisiz sosyal demokrat ilgililer geleceğin CHP’si konusunda görüş ve öneri geliştirdiler.

Eldeki çalışma, bu atölye seansı boyunca dile getirilmiş sorunları ve yapılmış saptamaları da içeriyor. Ercan Karakaş, atölye çalışması boyunca sırasız ve sistemsiz biçimde belirmiş olan değerlendirmeleri ele alıp toparlamış. Kişisel görüş ve önerilerini de ekledikten sonra tümünü bir sistem çerçevesinde “kategorize” edip geliştirerek tutarlı bir bütüne ulaşmış.

Sonuçta, ortaya ideal yapı ile siyasal gerçekliğin bir sentezi, ya da bir başka deyişle 21 maddede -mevcut toplumsal dokunun ve yasal çerçevenin elverebileceği- “ideale en yakın” parti modeli çıkıyor.

Umuyorum ki, CHP’nin yeniden yapılanmasını fiilen gerçekleştirecek olan kurullar bu çalışmadan esinlenirler.

Aydın Cıngı

İstanbul, Şubat 2012

Önsöz

Ülkemiz henüz 12 Eylül darbesinin yasakçı-baskıcı hukuki çerçevesini ve anlayışlarını tam olarak aşabilmiş değil. AKP’nin, “ileri demokrasi” savının gerçekle bir ilgisi yok. Birçok uluslararası uzman kuruluş Türkiye’yi “üçüncü sınıf demokrasiler” kategorisinde değerlendiriyor.  Ancak her şeye rağmen bizde ve dünyanın birçok ülkesinde toplumsal yaşam kaçınılmaz bir biçimde demokratikleşme yönünde gelişecektir.

Çünkü, artık toplumlar özgürlük ve demokrasi olmadan, sürdürülebilir bir üretimin, sosyal adaletin ve barışın güvence altına alınamayacağını daha iyi görüyor.

Yüzyılı aşkın bir süredir sosyal demokrat solun, demokrasinin içeriğine, yapısına ve kurumsallaşmasına ilişkin ilkeleri geçerliliğini koruyor. Daha da önemlisi sosyal demokrasi bu ilkeleri demokrasinin derinleşmesi yönünde sürekli olarak geliştiriyor.

Ülkemizde de sosyal demokrasi düşüncesinin siyasal örgütü olarak CHP, bu ilkeleri somutlaştırarak yaşama geçirme göreviyle karşı karşıya bulunuyor.

Kökleri Kurtuluş Savaşı’na ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen Cumhuriyet Devrimi’ne dayanan CHP, başından beri çağdaşlaşma fikrine öncülük etmiş, çok partili rejime geçişi gerçekleştirmiş, barıştan ve uluslararası işbirliğinden yana olmuş tarihsel bir partidir.

CHP zengin deneyimlerinden güç alarak, toplumsal gelişmeleri iyi irdelemiş ve 1965’den itibaren kendisini sol görüşlü bir halk partisi olarak tanımlamıştır.

Programını, ittifaklarını, söylemini ve eylemini bu tanım doğrultusunda geliştirdiği dönemlerde de halktan büyük destek görmüş ve 1977’lerde, “emeğin kitle partisi” olarak oylarını yüzde 42’lere kadar yükseltmiştir.

Kuşkusuz, o zamanki başarısının en önemli nedeni, CHP’nin mevcut toplumsal düzenin yarattığı eşitsizliklere, adaletsizliklere kararlı bir biçimde karşı çıkmış, düzenin antidemokratik yapısını teşhir etmeye özel önem vermiş ve alternatif sunabilmiş olmasıdır. Tüm bu çabalar “bu düzen değişmelidir” sloganında ifadesini bulmuş ve halktan büyük destek görmüştü.

Ancak daha sonraları, bu “sol tavır” geliştirilememiş ve CHP oy kaybetmeye başlamıştır. 12 Eylül darbesinden sonra ise CHP de kapatılmış, yerine, geçmişin eleştirel değerlendirmesi üzerine yeniden güçlü ve güven veren bir oluşum yaratılacak yerde, sosyal demokratlar çeşitli partilere bölünmüşlerdir.

Bu partiler arasında, sosyal demokrasinin temel değerlerini önemseyen, demokratikleşmeyi, sosyal adaleti ve iç barışı kararlılıkla savunan SHP, 1989 yerel seçimlerinde yüzde 28,7 ile Türkiye’nin birinci partisi konumuna gelmiş ve başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere birçok kentte, yerelde iktidar olmuştu. Ancak, bu başarının SHP’yi merkezi hükümete taşıyacağı düşünülürken, 1989 yerel seçiminden sonra yapılan her seçimde oylar düşmüş ve gereken dersler alınmadığı için (1995 yılında gerçekleşen CHP-SHP birleşmesine rağmen) CHP, Nisan 1999 seçimlerinde parlamento dışında kalmıştı. Özellikle Avrupa’da sosyal demokrasinin yeniden yükseldiği bir dönemde, yaşanmış olan bu acı sonuç, sorunun solun ilke ve değerlerinde değil, CHP’nin siyasetinde ve yönetiliş biçiminde olduğunu göstermekteydi.

CHP, 2002 seçimlerinde yeniden TBMM’de temsil edilmeye başladı. Ancak yüzde 20 bandını aşacak bir konuma gelemedi. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mayıs 2010’da genel başkan seçilmesiyle yeni bir umut doğdu, partide de bir hareketlenme başladı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun, sosyo-ekonomik konularda ve demokrasiye ağırlık veren söylemi, toplum tarafından da olumlu karşılandı.

Ancak, bu gelişmeler Haziran 2011’de yapılan TBMM seçimlerinde sandığa beklendiği gibi yansımadı. Beklenen yüzde 30 bandına yine ulaşılamadı. Oylar yüzde 26’da kaldı. Kuşkusuz, bu sonucun bir çok nedeni bulunmaktadır, bunlar henüz ayrıntılı bir rapor haline getirilmiş değil. Oysa, üzerinde mutabakat sağlanan böylesine bir rapor, yanlışlardan ders çıkartmak için önemlidir.

Ama bir şey kesin, o da; CHP’nin, programını, örgüt yapısını, söylemini, çalışma tarzını sol, sosyal demokrat bir bakış açısıyla yenilemesi artık kaçınılmazdır. Yenileme en geniş katılımla, aşağıdan yukarıya doğru yapılacak demokratik ve saydam tartışmalar yoluyla ve bir zaman planına bağlı şekilde yapılmalıdır.

Doğrusu, bugüne kadar olan çalışmaların böyle yapıldığı söylenemez. Süreç iyi yönetilemediği ve tüzük kurultayı sürekli ertelendiği için belirsizlikler ortaya çıktı. Sonuçta art arda iki kurultay ilan edildi.

Bu çalışmamızda gündemde olan örgüt yapısının yenilenmesine ve onun aracı olan tüzük değişikliklerine ilişkin görüşlerimizi sunuyoruz. Aynı şeyi, bir broşür yayınlayarak 1999 yılında da yapmıştık. Baktığımız zaman, bir iki küçük düzeltmenin dışında pek ilerleme olmadığını görüyoruz.

Oysa, sol’da örgüt meselesi son derece önemlidir. Başka bir ifadeyle “ örgüt meselesi, siyasi iktidar meselesidir.”

Ercan Karakaş

İstanbul, Şubat 2012

Örgütsel Yenilenme ve Yasal Çerçeve

Günümüz Türkiye’sinde, 1982 Anayasası, Siyasi Partiler, Dernekler, Seçim, Sendika, Meslek Odaları, Gösteri Yürüyüşleri Yasası vb. yasal düzenlemeler  özgür siyaset yapmayı ve siyaseti geniş kitlelerin katılımıyla etkin kılmayı önemli ölçüde sınırlamış bulunuyor.

1995 Anayasa değişikliği ve sonrasında çıkan uyum yasaları, siyasete katılımı bir ölçüde genişletmiş olmakla birlikte, henüz siyasi alanın demokratikleştiğini söylemek mümkün değildir. Başta Anayasa olmak üzere, siyasi partiler yasasının ve diğer temel yasaların demokrasi ilkelerine uygun olarak yenilenmeleri kaçınılmazdır.

Ancak, siyasetin yetmezliklerini tamamen 12 Eylül darbe yasalarına bağlamak eksik bir yaklaşımdır. Çünkü siyasi partiler, (uzun yıllardır CHP de) yasada engel olmamasına rağmen, örneğin milletvekili ve belediye başkan adaylarını önseçimle belirlemekten uzak durdular.

Bu ve benzeri uygulamalar, siyaseti “yukarıdan” ve giderek “tek kişide” biçimlenen bir niteliğe büründürdü. “Liderler” partilerin yerlerini almaya başladılar.

Kökleri kültürümüzde olan bu “yukarıdan yönetme” anlayışı zaman içinde tüm kurumlara yayılıyor ve demokratik süreçleri boğuyor. Sonuçta bireyin-üyenin katılımını, özgürleşmesini ve yeteneklerini geliştirmesini engelleyen bu durum örgütlerin de kısırlaşmasına ve etkisizleşmesine yol açıyor.

Bu olumsuzluklar yalnız sağ partilerle sınırlı kalmıyor. Kendisi bir “özgürleşme hareketi” olan solda da ortaya çıkabiliyor. Oysa çağımızda, ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişmenin ulaştığı boyutta, özgürleşme, katılım ve çok seslilik süreçleri hızla gelişiyor. Birey-yurttaş tüm toplumsal konularda, kararların oluşumuna, uygulamasına ve denetimine etkin katılımıyla belirleyici bir konuma geliyor.

Batıda aynı gelişme, kendi içlerinde demokrasiyi işletmekle yükümlü olan partilerde, örgütlerde de yaşanıyor. Özellikle sol partiler, “üye/örgüt ve program partileri ” niteliklerini geliştirmeye özel önem veriyorlar. Partiyi üye olmayanların katkılarına da açık hale getirmeye çalışıyorlar.

Çağdaş demokrat anlayış, partilerde ve her türlü örgütlenmede, tek bir kişiye bağımlılığı, liderin “kurtarıcı” olarak ortaya çıkmasını reddediyor: bunu kişiyi yabancılaştıran bir süreç olarak görüyor. Sosyal demokrasinin “şaşmaz pusulası” olan evrensel değerleri, eşitlik-özgürlük-dayanışma ile insana ve emeğe öncelik veren yaklaşımı partinin iç çalışmalarında da yol gösterici oluyor.

Bireyin özgür iradesini eşit gören, tüm çalışmalarına üyelerinin etkin katılımını sağlayan örgüt yapıları ve örgüt içi demokrasi giderek gelişiyor. Demokrasiyi sürekli bir biçimde derinleştirmek ve yaşam biçimine dönüştürmek isteyen sol bir partinin bunu öncelikle kendi içinde uygulaması inandırıcılığının bir ölçütü olmaktadır.

Kendi örgüt içi yapılarında demokrasiyi işletmeyen, üyesinin hukukunu koruyamayan, hukuk ve tüzük üstünlüğünü sağlayamayan örgütsel yapılar, ülkede demokrasiyi yaşama geçirme savında bulunamazlar; toplum bu tür bir ikili ölçüyü onaylamaz.

Örgüt içi demokrasinin işletilmesinde geçmişte SHP’de günümüzde ise CHP’de ortaya çıkan sorunlar, 12 Eylül rejiminin demokrasi dışı düzenlemelerinin ötesinde kimilerinin siyaset yapma ve örgüt yönetme anlayışlarından kaynaklanmaktadır. Örneğin, bir parti yöneticisi “ siyasi partiler yasasını değiştirip, ön seçimi getireceğiz” diyebiliyor. Oysa, mevcut yasa partilerin ön seçim yapmasını yasaklamıyor, kararı partilerin iradesine bırakıyor.

Geçmişte kalması gereken, günümüz toplumunun ve dünyanın gelişmesi ile bağdaşmayan ve aynı şekilde sosyal demokrasinin temel değer ve ilkelerine tamamen ters düşen anlayışların ısrarla sürdürülmek istenmesi, partinin inandırıcılığını zedelediği gibi, üretimini dışa dönük mücadelesini ve iç dayanışmasını da yok ediyor.

Geçmişte SHP / CHP kurultaylarında parti içi demokrasi ve örgütsel yenilenme konuları çok konuşuldu. Genel başkan adayları, yönetime aday olanlar, hep parti içi demokrasiden, parti içinde hukuk ve tüzük üstünlüğünden, yansız davranışın öneminden bahsettiler. “Seçimle gelen seçimle gider” sloganı en çok kullanılan slogan oldu. Ama maalesef bunlar sözde kaldı. Genel Başkanlar, yöneticiler değişti ama bu konularda büyük bir ilerleme olmadı. Kurumlaşma sağlanamadı.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Mayıs 2010’da genel başkan seçilmesiyle birlikte, örgütsel yenilenme ve parti içi demokrasi konusu yeniden tartışılmaya başlandı. Çünkü, kendisi kurultay konuşmalarında ve sonraki konuşmalarında parti içi demokrasinin, önemini vurguladı ve gerekenin mutlaka yapılacağını söyledi. Sonuçta, MYK tarafından hazırlanan bir tüzük taslağı 10 yıl kadar önce partililerin değerlendirmesine sunuldu. Ancak bize göre, bir takvime bağlı olarak, geniş katılımlı, sistemli biçimde yürütülemeyen tüzük çalışması, gereksiz bir takım tartışmalara da neden oldu. 2011 yılında toplanması gereken tüzük kurultayı ertelendi. Kurultay delegelerinin talebi üzerine, bu kez iki olağanüstü kurultay ilan edilmek durumu yaşandı. Oysa tüm tüzük değişiklik önerileri ortak bir çalışmayla sonuçlandırılabilirdi. Beklentinin yine de böyle olması için kurultay delegeleri sağ duyu ile davranacaklardır

Nasıl Bir Parti?

Duverger’ye göre esas olarak iki tip partiden söz edilebilir: İşleyişinde üyenin katılımını öngörmeyen “kadro” ya da “komite” partisi ve “kitle” partisi. CHP bir kitle partisidir. Üstelik “emeğe dayalı” bir kitle partisidir.

Kitle partisi aynı zamanda üye partisi ve üyelere dayalı olarak yaygın bir biçimde örgütlülüğü olan parti demektir. Kitle partilerinde üyeler, yalnız partiye ödedikleri aidattan dolayı değil, siyasal yönden de yaşamsal önem taşırlar, ideolojik çizgileri daha belirgin ve tutarlı olan bu tip partiler üyelerini siyasal yönden eğitme, yetiştirme ve bilinçlendirme yolunda devamlı etkinlik gösterirler. Bu etkinlik yalnız seçim dönemleri ile de sınırlı kalmaz. Partide yapılan eğitimin amacı, ülkenin yönetimine ağırlığını koyabilecek kadroları yetiştirmektir. Bu anlamda parti bir okuldur. Duverger’nin deyimiyle “üyeleri olmayan bir parti, öğrencisiz bir öğretmene benzer”

Üye ve kitle partisi olarak CHP’nin temel işlevi halkın politik taleplerinin oluşumuna katkı sağlamak bu talepleri bütünleştirerek siyasete aktarmak ve amacının bilincinde kadrolar yetiştirmektir.

Sol bir kitle partisinde üyelerin siyasi kararların oluşum sürecine katılımları son derece önemlidir. Öte yandan parti ile toplumun, özellikle emekçi kesimlerin ve mağdurların arasında sürekli ve yoğun bir iletişim ve etkileşim kurulması zorunludur.

Tüm bu nedenlerle; CHP örgütleri ve üyeleri, milletvekili, belediye başkanı, yerel meclis üyesi seçme aygıtı olarak görülemez. Parti bir “seçim derneği”ne indirgenemez. Lideri “kurtarıcı” olarak gören bir anlayışa mahkum edilemez.

CHP hızla “lider partisi” anlayışından kurtulmalı, kendisini “üye / örgüt ve program” partisi olarak tanımlamalı ve bunun gereği olan örgütsel ve tüzüksel düzenlemeleri gerçekleştirmelidir.

“Üye / örgüt ve program” partisi anlayışı köklü bir zihniyet değişikliği anlamına geldiğinden, bu süreç yaygın ve sürekli bir parti içi eğitimle desteklenmelidir.

Tüzük değişikliğinin çerçevesini belirleyecek olan şey, öncelikle “nasıl bir parti?” sorusuna verilecek yanıtla ilgilidir. O nedenle “üye/ örgüt ve program partisi”nin anlamı konusunda açıklık ve uzlaşma önem taşımaktadır.

Neden Örgütsel Yenilenme?

Çağdaş sosyal demokrat partiler toplumsal gelişmelere ve taleplere uygun olarak programlarını ve örgüt yapılarını sürekli bir biçimde yenileyebilen partilerdir. O nedenle bugün dünyada 100 yaşını aşmış olan çok sayıda sosyal demokrat parti bulunmaktadır. Kendilerini yenileyemeyen, yalnızca geçmişin başarıları ile yetinen partilerin yeni sorunlara yeni çözümler üretmeleri ve halkın güvenini kazanmaları mümkün değildir.

Bu tespit CHP için de geçerlidir. CHP de köklü ve tarihsel olarak ilerici bir partidir. CHP de geçmişte ne zaman kendisini yenilediyse o zaman yükselmiş ve halkın güvenini kazanmıştır. CHP’nin 1965’den sonra sola açılıp toplumun önüne yeni hedefler koyarak oyunu yüzde 42’lere çıkarmış olması bunun en açık kanıtıdır. Diğer bir kanıt da SHP’nin 1989 yerel seçimlerinde birinci parti konumuna gelerek, yerelde iktidar olmasıdır.

Halkın güvenini yeniden kazanmaya çalışan bugünkü CHP’nin de temel değerlerinden kopmaksızın programatik ve örgütsel bir yenilenmeye gitmesi kaçınılmazdır. İnsanlığın sahip olduğu bilginin her beş yılda ikiye katlandığı, bilimsel ve teknolojik devrimin her şeyi etkilediği ve değiştirdiği bir süreçte bu bir zorunluluktur.

İçerikte olduğu gibi örgütsel alanda da yenilenme kaçınılmazdır.

Örgütsel yenilenmenin hedeflerini şöyle sıralayabiliriz:

– CHP’yi sağlıklı, bilgili ve bilinçli üyelere dayalı “üye / örgüt ve program partisi” haline getirmek.

– Üyeleri politikaların oluşumunda ve adayların belirlenmesinde söz ve karar sahibi kılmak. Üyelerin potansiyellerini değerlendirmek. Önseçimi kural haline getirmek.

– Parti üyesi olmayan kişilerin de birikimlerinden yararlanılmasını sağlayacak mekanizmaları oluşturmak. Partiyi topluma açık hale getirmek.

– Parti içinde demokrasiyi kurumsallaştırmak, hukuk ve tüzük üstünlüğünü tartışmasız hale getirmek.

– Cinsiyet kotasını, seçimle gelinen tüm görevler için geçerli kılmak, gençlerin temsilini arttırmak.

– Partinin daha üretken olmasının koşullarını yaratmak, organizasyon ve eylem yeteneğini ve iç dayanışmasını güçlendirmek.

– Parti içi eğitimi ve iletişimi kurumlaştırmak, sürekli ve yaygın hale getirmek.

– Partinin toplumla, halkla ve onun örgütleri olan sendika, meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşlarıyla bağını sistemli ve sürekli hale getirmek.

– Partinin bilim ve kültür çevreleriyle, aydınlarla etkileşimini kalıcı ve yaygın hale getirmek.

– Örgütsel yapıda gerçekleştirilecek bu atılımların da katkısıyla partiyi güçlendirmek ve çoğunluğun desteğini alarak iktidar yapmak.

CHP sosyal demokrat ve “emeğe dayalı” bir kitle partisidir. Kitle partisi, aynı zamanda üyelere dayalı, yaygın bir örgütlülüğü olan, “üye / örgüt ve program” partisi demektir. Kitle partisi olarak CHP’nin işlevi; halkın politik taleplerinin oluşumuna katkı sağlamak, bu talepleri bütünleştirerek siyasete aktarmak ve ülke yönetimi için kadrolar yetiştirmektir. O nedenle sol, sosyal demokrat nitelikli halk partilerinde; ideoloji, parti içinde sürekli ve yaygın eğitim, üyelerin karar süreçlerine aktif olarak katılımları ve gelirlerine uygun oranda aidat ödemeleri yaşamsal öneme sahiptir.

Aynı şekilde, üye ve örgütlerin başta emeği ile geçinen toplum kesimleri ve olmak üzere toplumla sürekli olarak iletişim ve etkileşim içerisinde bulunması da başarı için bir zorunluluktur.

Geçmişteki ve günümüzdeki kimi iyi niyetli çabalara rağmen CHP henüz tam olarak yukarıda belirtilen bir parti yapısına ve işleyişine sahip değildir. Yani henüz bir “üye / örgüt ve program partisine” dönüşememiştir.

Bugün dünyadaki sosyal demokrat partilerin birçoğu yüz yılı çok aşan bir tarihe sahip partilerdir. 1965 yılında sola, sosyal demokrasiye açılan CHP de aynı şekilde 88 yıllık köklü bir partidir. Sosyal demokrat partilerin yüz, yüz elli yıldır siyasette hala belirleyici olabilmelerinin nedenini, toplumsal gelişmelere uygun olarak -temel değerlerinden vazgeçmeksizin- programlarını, örgüt yapılarını ve işleyişlerini yenileyebilme yeteneğinde aramak gerekir.

Kendilerini zamanın ruhuna uygun olarak yenileyemeyen, yalnızca geçmişin başarıları ile yetinen partilerin, halkın güvenini kazanmaları ve başarılı olmaları mümkün olmamaktadır.

Ülkemiz siyasi kültüründe ise değişim, yenilenme dendiği zaman daha çok parti liderlerinin ya da merkez kadrolarının yenilenmesi akla gelmektedir. Çünkü ülkemizde siyaset “yukarıdan” ve giderek “tek kişide” biçimlenen bir niteliğe büründürüldü. “Liderler” partilerin yerine geçmeye başladılar.

Kökleri kültürümüzde olan bu “yukarıdan yönetme” anlayışı zaman içinde tüm kurumlara yayılıyor ve demokratik süreçleri boğuyor. Sonuçta bireyin-üyenin katılımını, dolayısıyla özgürleşmesini, aktifleşmesini ve kendini geliştirmesini engelleyen bu durum partilerin / örgütlerin de kısırlaşmasına ve etkisizleşmesine yol açıyor.

Bu olumsuzluklar maalesef yalnız otoriter anlayışa meyilli sağ partilerle sınırlı kalmıyor. Aslında kendisi bir özgürleşme hareketi olan solda da ortaya çıkabiliyor. Oysa toplumda hukukun üstünlüğünü, katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi savunan sol partilerin, bunları kendi içerisinde de yaşama geçirmesi, tutarlılık ve inanılırlık açısından da bir zorunluluktur.

O nedenle, 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra CHP’nin gündemine parti reformunun ve onun bir aracı olarak tüzük değişikliğinin girmiş olması olumlu bir gelişmedir. Ancak, maalesef bu süreç MYK tarafından sistemli bir şekilde ve bir takvime bağlı şekilde yürütülemediğinden, henüz sonuçlandırılamamıştır. Şimdi ise kimi delegelerin çağrısı ile olağanüstü tüzük kurultayı söz konusudur. Bu süreç diyalog ve katılımcı bir anlayışla ele alınmalı ve bu kez geçmişten farklı olarak partinin demokratik yapılanması eksiksiz olarak gerçekleştirilmelidir.

Elbette başarılı bir parti reformu ve örgütsel yenilenmede ideoloji ve temel değerlere dayanmak son derece önemlidir. O nedenle CHP’nin örgütsel yenilenmesinin esasları partinin ideolojik-siyasi çizgiyle uyumlu olmak zorundadır.

Bu yaklaşım çerçevesinde yapılacak tüzük değişiklikleri esas olarak;

– CHP’yi, “lideri kurtarıcı olarak gören”, “katı merkeziyetçi” yönetim anlayışından uzaklaştırmalı ve sosyal demokrat ideolojinin gereği olan bir “üye / örgüt ve program partisi” haline dönüştürmelidir.

– Siyasetin yukarıdan aşağıya buyruklarla değil, aşağıdan yukarıya açık ve demokratik tartışmalar yoluyla yapılmasını ve örgütlerin politikaların oluşum sürecine doğrudan katılımının yolunu açmalıdır.

– Milletvekillerinin, belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin ve il genel meclisi üyelerinin merkez yerine, önseçimle, üyeler tarafından belirlenmesini güvence altına almalı ve bu görevlerin 3 dönemle sınırlanmasını sağlamalıdır.

– “Seçimle gelenin, seçimle gitmesi” ilkesini yaşama geçirecek düzenlemeleri getirmeli, üyelik hukukunu güvence altına almalıdır.

– Cinsiyet kotasının, milletvekilliği dahil, seçimle gelinen tüm görevlerde geçerliliğini sağlamalıdır. Burada hedef, zaman içerisinde tam eşitlik olmalıdır.

– Parti içi seçimlerin, parti içi çoğulculuğun ve temsilde adalet ilkesinin gereği olarak, birleşik liste ile ve/veya nispi sistemle yapılmasını güvence altına almalıdır.

Parti reformu ve onun aracı olan tüzük yenilenmesi bu temel hedefleri gerçekleştirmeye hizmet ettiği oranda, partinin dışa dönük mücadelesi, siyaset üretimi, iç dayanışması ve toplumla ilişkisi daha güçlenecektir.

Gerek CHP Merkez Yönetim Kurulu’nun tüzük değişiklik önerileri, gerekse olağanüstü tüzük kurultayı çağrısı yapan delegelerin önerileri kısmi bazı iyileştirmeler içermekle birlikte, köklü ve kalıcı bir örgütsel yenilenmeyi gerçekleştirecek kapsamda görülmüyor. Örneğin, parti içi demokrasi için en önemli husus olan önseçimin zorunlu olması her iki çalışmada da yer almıyor.

O nedenle, olağanüstü tüzük kurultayından önce kapsamlı bir ön çalışma yapılması ve kurultayda parti içi demokrasiyi yerleştirecek tüm önerilerin birleştirilmeye çalışılması yararlı olacaktır.

Türkiye’nin en eski ve köklü partisi olan CHP, aynı zamanda Türkiye’nin en modern ve en demokratik partisi olma iddiasıyla yola çıkmalı ve kurultayda bu yönde gerekli adımları atmalıdır.

Unutulmaması gereken bir husus da, siyaset ile örgütlenmenin hele “sol”da birbirinden ayrılamayacağıdır. Siyasi hedeflerimiz ve gelecekle ilgili tasarılarımız parti yaşamına da aynen yansıtılmak durumundadır.

Örgütsel yenilenmenin esasları siyasetimizin temel ilkeleri ile uyumlu olmak zorundadır. Ülkede demokrasinin parti içi yaşamdaki yeri parti içi demokrasidir. Toplumda hukukun üstünlüğünün partideki karşılığı hukuk ve tüzük hakimiyetidir. Toplum yaşamında yurttaşların siyasete etkin katılımının sağlanması, aynı şeyin partide üyeler için gerçekleştirilmesidir. Toplumda yaygın ve sürekli eğitimin eşdeğeri, parti içinde de yaygın ve sürekli eğitimdir. Toplum için istenen çoğulculuk, eleştiri hakkı, hoşgörü ve dayanışma partide de aynen geçerli olmalıdır.

Kısacası, toplum için öngördüğümüz tüm demokratik düzenlemeleri ve uygulamaları aynen parti içinde de gerçekleştirmeliyiz. Bu, inandırıcılığın olduğu kadar; parti içinde kısır tartışmaları bitirmenin ve iç dayanışmayı güçlendirmenin de tek sağlıklı yoludur.

Örgütsel Yenilenmenin ilkeleri

Bu bölümde, CHP’de yapılacak örgütsel reformun temel ilkeleri 21 madde halinde formüle edilmeye çalışılacaktır. Önemli olan, örgütsel yenilenmenin temel ilkelerinin yapıcı ve ciddi biçimde tartışılması ve uzlaşma anlayışıyla mutabakat sağlanmasıdır.

Sonrası, yani üzerinde uzlaşılan ilkelerin, tüzük maddesi haline getirilmeleri teknik bir iştir ve kolaydır.

Elbette anayasada ve ilgili yasalarda siyaseti sınırlayan tüm düzenlemelerin kalkmasına CHP öncülük etmelidir. Ancak, diğer yandan da, mevcut yasalar çerçevesinde yapılabilecek olan demokratik düzenlemelerin hemen yaşama geçirilmesi gerekir.

Örgütsel yenilenmenin ilkeleri, sosyal demokrat bir halk partisi olan CHP’nin, bir “üye / örgüt ve program” partisine dönüştürülmesi hedefine dayalı olarak belirlenmeye çalışılmıştır. Bu yapılırken, partinin iç işleyişinde; üyelik hukuku, görevden alma, ön seçim, parti içi demokrasi eksikliği gibi yıllardır sorun olan konuların ortadan kaldırılması yönünde öneriler geliştirilmiştir.

CHP’de örgütsel işleyişteki sosyal demokrasi anlayışı ile bağdaşmayan birçok sorunun çözülmesi bizim irademize bağlıdır. O nedenle, bazı parti yöneticilerinin, “siyasi partiler yasası ve seçim yasasını değiştireceğiz, o zaman ön seçim de yapacağız” vb. beyanları yanlış ve aldatıcıdır. Çünkü mevcut yasalar bile, ön seçimi yasaklamıyor, görevden almayı zorunlu kılmıyor, gençlik kadın kollarının kendi kongrelerini yapmalarını engellemiyor, mahallelere sandık kurulmasını yasaklamıyor.

1) Parti İçi Demokrasi ve Katılım

Sosyal demokrat partilerde parti içi demokrasi son derece önem verilen bir husustur. Toplumda ve yaşamın her alanında demokrasiyi derinleştirmek ve onu yaşam biçimine dönüştürmek isteyen bir siyasi hareketin demokrasiyi öncelikle kendi içerisinde uygulaması son derece doğal ve zorunludur. Aksi taktide inandırıcı olunamaz.

Siyaset bilimcileri parti içi demokrasiyi bir süreç olarak görmekle birlikte böyle bir sürecin işleyebilmesi için parti içinde oligarşik eğilimlerin kaldırılmasının ve işleyişinin hukuki esaslara bağlanmasının ön koşul olduğunun altını çizmektedirler. Parti içi demokrasi “siyasi partilerin örgüt içi süreçlerinin demokrasi esaslarına uygun hukuki düzenlemelerle sınırı çizilerek partideki oligarşik eğilimlerin ve baskıların ortadan kaldırılması; demokratik örgüt yapısı kurularak lider örgüt organlar ve adayların demokratik yöntemlerle belirlenmesi ve karar mekanizmalarının tabandan tepeye doğru oluşturulması süreci” olarak tanımlanmaktadır.

Çağdaş sol partiler kendi iç demokrasilerini kurumsallaştırmış partilerdir. Bu partilerde farklı toplumsal kesimlerin bulunuyor olması da parti içi çoğulculuğu ve parti içi demokrasiyi zorunlu kılan bir husustur. Çünkü bir kitle partisi farklı toplumsal grupların taleplerini kendi ilkelerinin ışığında “toplum refahı” doğrultusunda birleştirmeye çalışmakla yükümlüdür. Bu farklılıkların üretken bir biçimde uzlaştırılması ancak özgür açık tartışmalar ve katılım yoluyla olanaklıdır.

Özet olarak çoğunluk esasına dayalı kitle partileri olan sosyal demokrat partilerde “parti içi eleştiriye ve düşünce kanatlarının oluşumuna geniş olanaklar” tanınır. Bu bağlamda parti yönetiminin eleştirisi her alanda alternatif öneriler sunulabilmesi ve bunların özgürce savunulabilmesi parti yaşamının önemli öğeleridir. Demokratik sol bir partide parti üyeleri aynı temel hedefleri benimseyen kimselerdir. Ama üyeler her konuda aynı düşünceye zorlanamaz ve partinin ortak siyaseti mutlaklaştırılamaz. Tersine ortak siyaset canlı ve açık tartışmalar yoluyla değişen toplumsal koşullara uygun olarak sürekli biçimce yeniden belirlenir. Parti yöneticilerinin siyaset çizgilerine ve uygulamalarına yönelik eleştiriler ve bu temelde parti organları için alternatif aday sunulması da son derece doğaldır.

Ülkemizde siyasi partilerde parti içi demokrasi işlememektedir. Partilerde lider sultası ve hiyerarşi hakimdir. Parti içi kararlar yukarıdan aşağıya belirlenmekte eleştiri hakkının kullanılması sorun olmakta milletvekili adaylarını bile lider belirlemekte ve hiçbir konuda üyelerin ve örgütlerin görüşü alınmamaktadır. Bu pratik, partilere olan güvenin daha da azalmasına neden olmaktadır.

Oysa demokrasi kültürünün gelişmesi demokrasinin bir yaşam biçimine dönüşmesi ve dolayısıyla demokratik rejimin güçlenmesi ancak siyasi partilerde ve tüm sivil toplum örgütlerinde demokrasinin eksiksiz olarak uygulanmasıyla olur.

2) Sağlıklı, Bilgili ve Etkin Üye

Sosyal demokrasinin temel dayanakları; ideolojisi ve örgütüdür. Ancak, sağlıklı bir örgüt yapısının ön koşulu sağlıklı üyedir. O nedenle, sosyal demokrat bir partide üyeliğin ne olup olmadığının iyi belirlenmesi gerekir. Bizdeki uygulamada üye, sempatizan ve seçmen arasındaki farklar belirgin değildir.

O halde yapılması gereken ilk işlerden biri; üyelerin haklarının ve sorumluluklarının açık ve somut biçimde belirlenmesi ve üyelik anlayışının bu ölçütlere uygun hale getirilmesi olmalıdır.

Hedef; bilgili/bilinçli, sorumluluğuna sahip çıkan, öneri yapma ve eleştiri hakkını kullanmaktan geri durmayan, kişilere değil fikirlere bağlı “özgür üyeler” yaratmak olmalıdır. Geçmişteki ve günümüzdeki tüm iyi niyetli çabalara rağmen böyle bir üyelik anlayışına henüz ulaşılamamıştır.

1978’de üyeler ilk kez merkezi olarak kayıt altına alınmış, bu yolla sağlıklı üyeliğe ulaşılması umulmuştur. 1990’lı yıllara gelindiğinde bu kez SHP’de üye yenilenmesine gidilmiş, hatta üyelere kimlik kartı dağıtımı da gerçekleştirilmiş ama sağlıklı üyelik hedefine yine ulaşılamamıştır. 2000 yılında tekrar bir üye yenilenmesi söz konusu olmuştur.

Görülen odur ki yaklaşık on yılda bir üye yenilenmesine gidilmesine rağmen bir türlü sağlıklı üye yapısına ulaşılamamaktadır. 2000 yılında yapılan üye yenilenmesinde de sayısı büyük ölçüde azalmış olmakla birlikte, maalesef sağlıklı bir üyelik sistemine tam olarak ulaşılamamıştır.

Bu neden böyle olmaktadır? On yılda bir uygulanan üye yenileme programlarına rağmen neden sonuç alınamamaktadır? Kuşkusuz bunun birçok nedeni bulunmaktadır.

Başta gelen neden, parti anlayışıyla ilgilidir, yani partinin “kişi” ya da “lider” partisi olmadığı, üyeye dayalı bir parti olduğu gerçeğini yok sayma anlayışıdır. Üyeleri yalnızca, parti içi seçimlerde bir yerlere gelebilmenin aracı görmektir. Onların işlevini yukarıdan gelen “buyrukları” yerine getirmekle yükümlü görmek anlayışıdır.

Artık üyelik tanımının ve üyeliğe kabul koşullarının net biçimde belirlenmesi gerekmektedir. Buna bağlı olarak, aday üyelik sürecinin işlevselliği de yeterince somutlaştırılmamıştır. Bir diğer olumsuzluk da “yığma üyelik” denilen yola başvuranların, üyelerin aidatlarını da “ceplerinden” ödeyenlerin “idare edilmeleri” dahası “iyi örgütçü” olarak anılmaları ve çoğu kez arkalarının sıvazlanmasıdır.

Oysa, çağdaş sosyal demokrat partilerde bu etik dışı davranışlara tolerans gösterilmez. Onlardaki tanımlamayla bu “üye hırsızlarına” en ağır tüzüksel yaptırımlar uygulanır.

Mutlaka çözülmesi gereken başka önemli bir sorun da tüzüğün 12. Maddesi’nin “istismar edilerek” yapılan üye kayıtlarıdır.

Bu maddelerin amacı bellidir. Ancak çok zorunlu hallerde bazı kesimler için düşünülmüş bir düzenlemedir. Ancak uygulama her dönemde maddenin amacına ve ruhuna aykırı bir biçimde, parti içi seçimlerde avantaj sağlamaya yönelik olarak “ yığma üye” kaydetmeye dönüşmüştür. Sol etikle bağdaştırılması mümkün olmayan, partilileri birbirine kırdıran bu uygulamaya kesin olarak son vermek gerekir.

Aidat ödemeyi yıllar önce tüzük hükmü haline getirmeyi başarabilmiş olmamıza rağmen sol bir partinin olmazsa olmaz bu kurumu maalesef hiçbir dönemde tam olarak içselleştirilmemiştir.  Oysa partinin mali yönden sermaye kesimlerinden ve tabii devletten bağımsızlığını da sağlayacak olan aidat zorunluluğu aynı zamanda solun temel değerlerinin birisi olan dayanışmanın da gereğidir.

Üyelik konusundaki başka bir sorun da kimi ilçe örgütlerinin üyelik başvurularını aldıktan sonra, ayrıma tabi tutmaları ve bazılarını sumen altına atmalarıdır. Yukarıdan da himaye gören bu uygulamaya da kesin olarak son vermek gerekir.

Kanımızca, sağlıksız üyelik, yığma üyelik, önlenemez bir olgu, bir kader değildir. İstenirse -ama gerçekten istenirse- üye yenileme süreçlerinden de gerekli dersler çıkartılarak- sağlıklı üyeliğe geçiş sağlanabilir.

Öneriler;

– Üyelik tanımı yeniden yapılmalıdır. Mevcut tanıma ek olarak “parti ilkelerini benimseyen”, “gelir düzeyine uygun bir aidatı düzenli olarak ödeyen”, “aday üyelik sürecinde temel eğitim seminerlerinin tamamına katılan” ve “parti ilke ve programını topluma benimsetmek için çaba gösteren” ibareleri de eklenmelidir. Böylece üye ile sempatizanın ya da seçmenin farkı hem tanımlamada hem de uygulamada ortaya çıkmış olacaktır.

– Aidat tutarı kurultayca, (yasal sınırlar içerisinde) saptanmalıdır. “Az kazanandan az, çok kazanandan çok” ilkesine göre belirlenmelidir. Geliri olmayanların, işsizlerin ve gençlerin aidatları sembolik düzeyde tutulmalıdır.

– Aday üyeler, partiye giriş formu ile birlikte Batı’daki sosyal demokrat partilerde (geçmişte CHP’de de) olduğu gibi “aidat taahhütnamesi” de imzalamalıdırlar.

– Ayrıca aidat toplama yöntemleri çeşitlendirilmeli ve kurumsallaştırılmalıdır. Banka yoluyla ödemenin yanı sıra ilçe örgütleri ve hatta mahalleler için aidat saymanlığı ihdas edilmelidir.

– Aidatların ilçe, il ve Genel Merkez arasındaki paylaşımı da Kurultayca belirlenmelidir.

– Aidatını geriye doğru üç ay ödememiş olanlar üyelik haklarını kullanamamalıdırlar.

– 12. Madde’nin istismarının kesin olarak engellenmesi için gerekli tüzüksel düzenlemeler yapılmalıdır. 12. maddeden üye yapılanların bir yıl boyunca parti içi seçimlerde oy kullanamamaları yönündeki öneri, ya da 12. Madde’nin yalnızca başka partilerden gelenler ve yasa gereği parti üyesi olamayanlarla sınırlanması gibi öneriler çözüm olabilir.

– Ancak her halükarda, bu üyeliklerin PM’de isim bazında yapılacak oylamalarla gerçekleşmesi yerinde olacaktır. Böylece kapalılık ortadan kalkacak ve saydamlık sağlanmış olacaktır.

– Kimin ne miktarda aidat ödediği ilgili örgüt birimi tarafından her yılın sonunda rapor halinde açıklanmalıdır. Aidat istatistikleri üyelere açık hale getirilmelidir.

– Aday üyelik süresi 3 aydan 6 aya çıkartılmalı ve işlevsel hale getirilmelidir. Bu süreyi aday üyeyi tanıma, partiye vereceği katkıları belirleme, temel eğitim seminerlerine katılımını gerçekleştirme olarak anlamak gerekir.

– Aday üyeler ilk örgüt toplantısına yazılı olarak davet edilerek kendilerini ilçe yöneticilerine ve üyelere bizzat tanıtmaları gelenek haline getirilmelidir. Bu buluşmada ilgili birim yöneticileri aday üyenin parti çalışmalarına ne ölçüde ve nasıl katılacağını da belirlemeye çalışmalıdır. Aday üyeye bu ilk görüşmede bir parti tüzüğü, programı ve rozeti de verilmelidir.

– Aday üyeler bu tanışma toplantısından sonra kendilerine sunulacak temel eğitim seminerlerine katılmalıdır. Parti tarihi, ilkeleri, programı ve tüzüğü konusunda yapılan bu temel eğitim seminerlerine katılmayan, sertifika alamayan üyeler asıl üyeliğe geçememelidir.

– Bu seminerlere katılan ve aidatını ödeyen tüm üyelere üye kimlik kartı verilmeli ve ayrıca Genel Merkezce çıkartılacak aylık  “Üye Dergisi- Gazetesi” adreslerine düzenli olarak gönderilmelidir.

– Aday üyeyi giriş bildirgesini imzalayarak önerenler, aday üyenin tanışma toplantısına ve temel eğitim seminerlerine katılması konusunda ilçeye yardımcı olmalı, görev ve sorumluluk üstlenmelidir.

– Her yılın sonunda Türkiye genelinde üyelik yapısıyla ilgili ve aidat ödemeleri ile ilgili olarak MYK tarafından ayrıntılı bir rapor yayımlanmalıdır. Bu rapor üye bileşimini; yaş, cinsiyet, öğretim, meslek, iş durumları, aidat ödemeleri gibi ayrıntıları içermelidir.

– Üye kampanyaları belli zamanlarda bu bilgiler ışığında, eksikliği görülen kesimlere yönelik (gençler, kadınlar, işçiler, emekliler vb.)olarak düzenlenmelidir.

– CHP’den ayrılarak başka partilerden aday olanların yeniden partiye dönmeleri, normal üyelik başvurusuyla gerçekleşmeli ve bu kişiler  ilk yıl seçimle gelinen görevlere aday gösterilmemeliler.

3) Birikimli ve Nitelikli Adaylık

Parti içinde ilke olarak her üyenin her göreve aday olma ve seçilme hakkı esastır. Ancak bu hakkın kullanımında, zorunlu olan seminerlere ve parti içi çalışmalara katılmak, belli görevlerde bulunmuş olmak ve düzenli aidat ödemek gibi ek ölçütler getirilmesi gerekir.

Bugünkü uygulamada partide üç ayını tamamlayan ama parti içi çalışmaya hiç katılmamış ve dolayısıyla hiç bir deneyim edinmemiş olan herkes aday olabilmektedir. Bu uygulama değişmelidir.

Öneriler:

– Aday üyelikten sonra ilçe düzeyinde görev almak için bir yıl, il bazında iki yıl, Genel Merkez düzeyi için ise üç yıl üyelik koşulu aranmalıdır.

– Milletvekili, belediye başkanlığı gibi görevler için de, iki-üç yıl üyeliğin yanı sıra belli görevlerde bulunmuş olma, ilçe, il yönetimlerinde, kol yönetimlerinde veya aynı düzeydeki komisyonlarda çalışmış olma koşulu aranmalıdır.

– Sosyal demokrasi ideolojisinin gereği olarak, emek ve birikim parti içinde yükselmenin öncelikli kriterleri olmalıdır. (Tüzükte de var  olan bu kriterlerin uygulanmamasının bir yaptırımı olmalıdır.)

– Belediye başkanlığına ve yerel meclislere aday olanların ayrıca parti okulu tarafından adaylar için hazırlanan yerel yönetimlere ilişkin eğitim seminerlerine katılmaları zorunlu olmalıdır.

– Bu süreler ve koşullar (özellikle aday üyelik süresi ve üyelik koşulları) aynı zamanda “yığma üyelik” alışkanlığına sahip olanlar üzerinde caydırıcı bir etki de yapacaktır.

– Parti adına milletvekilliği, belediye başkanlığı vb. görevlere gelenler aldıkları ücretin belli bir yüzdesini partiye ödemelidirler. Miktar tıpkı aidat gibi kurultayda karara bağlanmalıdır.

– Milletvekilliği, belediye başkanlığı, belediye ve il genel meclis üyeliği 3 dönemle sınırlı olmalıdır.

4) Seçimle Gelenin Seçimle Gitmesi

CHP’yi (geçmişte SHP’yi) yalnız kamuoyunda değil, kendi içinde de yaralayan ve sonu gelmez tartışmalara iten en önemli sorunlardan biri de, seçimle gelen örgüt yöneticilerinin üst birimlerce sık sık görevden alınmalarıdır.

Yürürlükteki siyasi partiler yasasında ve CHP tüzüğünde, görevden alınanların yerine ilçelerde 30 gün, illerde 45 gün içinde kongrelerin yapılması kesin hükme bağlanmış olmasına rağmen, maalesef üst yönetimler bunu da uygulamamaktadırlar.

Yani hukuk ve tüzük hükümleri yerine kendi buyrukların koyabilmektedirler. Tabii bu gibi hukuk dışı uygulamalar, o çok “yakınılan” parti içindeki “sevgisizliğinin”, “dayanışma eksikliğinin” de nedenleridir. Üst yönetimlerle, parti tabanı arasında güvensizlik yaratan bu gibi uygulamalar partinin dışa dönük mücadelesini de zayıflatmaktadır.

Tabii tüm bunlar, partinin hukuka bağlılığını da tartışmalı hale getirmektedir. Çünkü, hukuk bir bütündür ve parti de hukuk kurallarıyla yönetilmek zorundadır.

Görevden almayı sosyal demokrasinin demokrasi anlayışı ile bağdaştırmak mümkün değildir. Çünkü demokrasilerde “seçimle gelen seçimle gider.” Bu demokrasinin en temel ve değişmez ilkelerinden biridir.

Görevden almanın bunun dışında da sakıncaları bulunmaktadır. Bu uygulama sonucu üst yönetimlerin “atadığı” örgütler, genellikle kendilerini atayanlara “hizmet etme” anlayışıyla davranmakta, yasa, tüzük ve yönetmelik kurallarını hiçe sayabilmektedirler. Bu noktada geçmişten ve günümüzden çok sayıda somut örnek vermek mümkündür. Bunlar artık kamuoyunca da bilinen şeylerdir.

Seçimle gelen bir yönetimin, seçim dışı, tepeden inmeci bir anlayışla görevden alınması demokratik düşünceyle bağdaştırılamaz. Hiç kuşkusuz, parti programına ve tüzüğüne uymayan davranışları görülen kişi ve yönetimlerin yetkili disiplin kurullarına sevk edilmeleri yönetimlerin hakkı ve görevidir.

Bunun dışında, seçimle gelmiş örgüt yönetimlerinin üst birimlerce görevden alınması, yalnız örgüt içi demokratik süreçleri yıkmakla kalmaz demokrasiye olan inancı da sarsar. Ayrıca, bu uygulama görevden alınan yönetimi seçen parti üyelerinin/delegelerinin iradesine saygı gösterilmemesi anlamını da taşır.

Tüzükte belirlenen görevleri yerine getirmediği düşünülen yönetimlerin denetlenmeleri ve gerekiyorsa değiştirilmeleri onları seçen delegelerin de görevidir. Gerektiğinde, delegeler olağanüstü kongre yoluyla yönetimleri yenileyebilmelidir. Çünkü, üyelik hak ve sorumlulukları özünde verilen oya sahip çıkılmasını, dolayısıyla seçilen yönetimin seçim sonrasında da denetlenmesini ve gerekiyorsa değiştirilmesini de içerir.

Artık, partinin ve partililierin, haftalarını hatta bazen aylarını çalan ve partililer arasındaki dayanışma duygusunu yok eden “görevden alma” uygulamasına son verilmeli bunun yerine “geri çağırma” ilkesi konulmalıdır.

“Geriye çağırma” ya da “seçimleri yenileme”, delegelerin istemiyle olabileceği gibi üyelerin istemiyle de olabilmelidir. Delegelerin üçte birinin, üyelerin ise beşte birinin istemiyle il, ilçe kongreleri olağanüstü olarak toplanabilmeli ve yönetimlerin yenilenmesini gerçekleştirebilmelidir.

Delegelerin/üyelerin, olağanüstü kongre taleplerinin yönetimlerce yerine getirilmemesi durumunda olağanüstü kongreler çağıranlar tarafından toplanabilmelidir. Olağanüstü kongre çağrısı için noter zorunluluğu kaldırılmalıdır.

Tüzüğü yok sayarak, usulüne uygun başvuruya rağmen olağanüstü kongreyi toplamayanlar ise kesin ihraç talebiyle disiplin kuruluna verilmelidir. Bu husus tüzükteki yerini almalıdır.

5) Üyelerin ve Örgütlerin Parti Çalışmalarına Aktif Katılımı

Sosyal demokratik kitle partilerinde üyeliğin varlık nedeni, esas olarak, parti politikalarının belirlenmesine etkin katılım ve halkın taleplerini partiye, partinin politikalarının halka aktarmaktır. Bizde ise, üyenin program ve tüzüğün geliştirilmesine; politikaların ve adayların belirlenmesine etkin olarak katılımının kanalları kapalıdır. Bu kanallar açılmalı, partide tüm kararlar en sade üyenin de katılabileceği aşağıdan yukarıya doğru yapılacak demokratik tartışmalarla belirlenmelidir. Partinin, yerel sorunların çözümüne yönelik programları ve uygulama projelerinin içeriği öncelikle o örgütlerce belirlenmelidir.

Beldelerin, ilçelerin ve illerin üyeleri kendi belde, ilçe ve illerinin sorunlarını ve çözüm önerilerini CHP programı ve sosyal demokrasinin ilkeleri doğrultusunda üretmek hakkına ve sorumluluğuna sahip olmalıdırlar. Yerel politika önermeleri il ve gerektiğinde bölge düzeyinde tartışılarak somutlaştırılmalı ve sonrasında üst yönetim birimlerine ulaştırılmalıdır.

Üye ve örgütlerin politika üretme hak ve sorumlulukları elbette yerel sorunlarla sınırlı olamaz. Örgütler, ülke ve dünya sorunlarına ilişkin önermelerde de bulunma hakkına sahip olmalıdırlar.

Gerçekten, üyelerden ve en alt örgüt biriminden başlayan politika üretim süreci ve bunun demokratik yöntemlerle ulusal düzeye (kurultaya) taşınması, sosyal demokrat hareketin dünyanın her yerinde geçerli ilkelerinden biridir. Bu ilke, yani katılım hakkı tüzüklerde açık biçimde yer alır.

Buna göre, sosyal demokrat partilerde tüm parti birimleri(kollar dahil), kurultaya belli kurallar çerçevesinde siyasi ve örgütsel konularda “karar tasarısı” sunabilmektedir. Kurultayların 3-4 gün sürmesinin nedeni tabandan -ve tabii ki yönetimden de- gelen önerilerin tartışılma ve karara bağlanma zorunluluğundan ötürüdür. Kurultaylarda yüzlerce karar tasarısının tartışılarak sonuçlandırılması kurultayların asıl gündemini oluşturmaktadır. Seçimler ise 1-2 saat içerisinde sonuçlanmaktadır.

Bizde ise bir buçuk gün süren kurultaylar esas olarak genel başkanın konuşması ve organ seçimlerinden ibaret olmaktadır. Geçmişte CHP’de “dilek sistemi” uygulaması vardı. Tek parti sistemi mantığı içerisinde bile olsa dileklerin tabandan kurultaya ulaştırılabilmesi, üyeleri önemseyen ve harekete geçiren yararlı bir uygulamaydı. Çünkü, bu yolla toplumsal sorunlar dile getiriliyor ve kurultay üzerinden hükümete aktarılabiliyordu. Yerel istekler ağırlıklı olmakla birlikte, örneğin 1940 CHP Kurultayı’na gelen (ocak, bucak örgütlerinden ve diğer birimlerden) dilek sayısı 2098 idi ve bunlar basılı olarak kurultaya sunulmak zorundaydı.

Şimdi CHP’de yapılması gereken, katılım yönünde daha ileri adımlar atmak ve katılımı tüzükle güvence altına almak olmalıdır. Özünde katılım, sağlıklı üye anlayışıyla başlayan ve “aşağıdan yukarıya doğru” politika üretimi biçiminde algılanması gereken bir süreçtir. Demokratik işleyişin ve üyenin politika üretimine katılmasının belirleyici bir öğesidir.

Bu tür politika oluşturma biçimi, yalnız üyelerin kişilere bağlı politika yapmalarını önlemekle kalmayacak, CHP’yi üyelerin söz ve karar sahibi olduğu etkin ve üretken bir konuma da yükseltecektir. Buna ek olarak parti içindeki gruplaşmaların, belli düşünce, görüş ve politika önermeleri temelinde oluşmasına da katkı sağlayacaktır. Bu çerçevedeki bir çeşitliliğin ve çok sesliliğin partiye dinamizm kazandıracağı yadsınamaz bir gerçektir.

Tüm bu nedenlerle tüzükte yapılacak yeni bir düzenlemeyle, parti örgüt birimlerinin (gençlik ve kadın kolları dahil) kendi kongrelerinde ve danışma toplantılarında karara bağlamak koşuluyla kurultaya genel siyasi, yerel ve örgütsel konularda karar tasarısı sunma hakkı tanınmalı ve bu hak güvence altına alınmalıdır.

Aynı şekilde yeni tüzükte; parti programı, seçim bildirisi, tüzük gibi temel belgelerin de parti birimlerinde belli bir düzen içerisinde tartışılmadan karara bağlanamayacağı yönünde bir hükme yer verilmelidir.

6) Üyelerle Önseçimin Kural Haline Gelmesi

Parti liderinin ve dar üst yönetimin; milletvekilliği, belediye başkanlığı, belediye ve il genel meclisi üyeliği gibi görevlere aday saptanmasında sınırsız ölçüde yetkili olması parti içi demokrasiyle bağdaşmayan bir uygulamadır.

Büyük sorunlar yaratan bu uygulama, her şeyden önce, üyeleri ve örgütleri etkisiz ve merkeze bağımlı bir konuma getirmektedir. Sosyal demokrasi anlayışında, parti üst yönetimlerinin aday saptama gibi üyeleri ve örgütü doğrudan ilgilendiren bir konuda karar verme yetkisini tekeline alması, demokratik olmadığı gibi, tabana güvenmeyen seçkinci bir yaklaşımın da ifadesidir. Parti içi dayanışmayı  ve partinin demokratikliğini zedeleyen bu uygulamaya artık kesin olarak son verilmelidir.

Batılı sosyal demokrat partiler bu sorunu onlarca yıl önce ön seçimi sistemleştirerek aşmış bulunmaktadırlar. Şimdilerde parti içi seçimlerinin bazılarına, partili seçmenleri de katmaktadırlar. (Son olarak, Fransa’da Sosyalist Parti Cumhurbaşkanı adayı için yapılan ön  seçimle 2,5 milyon parti sempatizanı ve seçmeni de katılmıştır. )CHP’de parti tabanının ve kamuoyunun baskısıyla zaman zaman ön seçime başvuruluyor olsa da henüz kurumlaşma ve süreklilik sağlanamamıştır. 1999’dan bu yana adayları merkezden belirleme kural haline getirilmiş bulunmaktadır. Bunun değişmesi gerekir.

Öneriler:

– CHP’de, milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclisi ve il genel meclisi adayları, tüm adayların fırsat eşitliği içerisinde yarışabileceği ön seçimlerle saptanmalıdır. Ön seçimler, esas olarak aidat sorumluluğunu yerine getiren tüm üyelerin katılımıyla gerçekleştirilmelidir.

– Genel Merkez, gerek görülmesi halinde, belli sayıda ancak milletvekili sayısının yüzde beşini geçmemek üzere kontenjan kullanabilmeli ancak bir seçim bölgesinde, ilk beş sırada birden fazla ve ilk iki sırada kontenjan adayı olamamalıdır.

– Parti organlarında görevli olanlar, bir önceki TBMM’de milletvekili ve bakan olarak görev yapmış olanlar ve ön seçime girmiş olanlar kontenjan adayı gösterilememelidir.

– Kontenjan adayları yalnızca uzmanlık, birikim ve belli toplum kesimlerini temsil yetisi ve toplumda büyük saygınlığı olan demokrat kişiler arasından, yarısı kadın olmak üzere PM’de yapılacak seçimle belirlenmelidir.

– Yerel meclis seçimlerinde kontenjan yalnızca, o yerel birimin başkanlığının kazanılması halinde ve de milletvekili kontenjan adaylığında belirtilen niteliklere ve konuma sahip olan kimseler için kullanılmalıdır.

–  Parti içi seçimlerde ve ön seçimlerde fırsat eşitliğinin sağlanmalı, seçimlerin saydam bir şekilde yapılması güvence altına alınmalıdır. Adayların partililere tanıtımı ve harcamaları açık kurallara bağlanmalı, maddi güç ön seçimlerde avantaj olmaktan çıkarılmalıdır.

– Ayrıca adayların, (milletvekilliği- yerel meclisler) seçimlerden 6 ay öncesinden belirlenmesine olanak sağlayan yasal değişikliğe de CHP öncülük etmelidir. TBMM’ de mutabakat sağlanamazsa, bu durumda parti kendi ön seçimini kendisi düzenleyebilmelidir. Adayların kendilerini ve projelerini seçmene tanıtmaları için bu süre önemlidir.

7) Parti İçi Seçimlerde Birleşik Liste veya Oransal Temsil

Sosyal demokrat partilerde, farklı fikirleri savunan kanatların bulunması doğaldır. Tabi fikir kanatlarını, bizdeki kişi adlarıyla anılan ortaya yazılı olarak herhangi bir görüş koymayan“hiziplerle” karıştırmamak gerekir.

Öneriler çerçevesinde bizde de fikir kanatlarının oluşmasından da çekinmemek gerekir. Tabii farklı gruplar parti içi seçimlere kendi listeleri ile de katılma hakkına sahiptirler. Bu doğal bir haktır. Doğal olmayan, bizde olduğu gibi, bir oy fazla alan listenin tümüyle yönetime gelmesi ve aynı şekilde üst birim delegelerinin tamamını elde etmesi, diğer listelerin ise tümüyle yönetim dışı kalmasıdır. Bu gibi uygulamalar “dışlanma” duygusu yaratmaktadır.

O nedenle parti içi organ seçimlerinde her düzeyde çarşaf liste esas olmalıdır. Ancak liste uygulaması olacaksa, o zaman seçimde (oransal) nisbi sistem uygulanmalıdır.

CHP, demokrasi ve temsilde adalet anlayışının gereği olarak, genel seçimler için önerdiği oransal temsil ilkesini, parti içi seçimlerde de uygulamalıdır. Demokrasilerde hiç bir oy etkisiz kalmamalı, kaybolmamalıdır. Bu ilke, parti üyelerimiz için de geçerli olmalıdır.

Oransal temsil, aynı zamanda farklı grupların yönetimlerde pay sahibi olarak sorumluluğa ortak olmalarını sağlayacaktır. Birlikte çalışmak geleneğinin zayıf, buna karşılık “tasfiyecilik” denilen olgunun güçlü olduğu siyaset anlayışında oransal temsil “tasfiyeciliği ve dışlamayı” geriletecek ,“birlikte çalışma” kültürünün ise güçlenmesine katkı sağlayacaktır.

8) Delege Yerine Üye Katılımı

Delegelik sistemi bizdeki uygulanış biçimiyle birçok olumsuzluğa neden olmakla kalmıyor, üyeleri parti içi seçimlerde, devre dışı bırakıyor. O nedenle, üyelerin motivasyonunu ve sorumluluklarını arttırmak için parti içi seçimleri de olabildiğince delegeler yerine üyelerle yapmak gerekir. Hedef, zaman içinde delegeliğin tamamen kaldırılması ve doğrudan demokrasiye geçilmesi olmalıdır.

Bunun ilk adımı; ilçe ve il başkanları ve organları ile genel başkan seçiminin doğrudan üyelerin katılımıyla yapılması olabilir. Nitekim Sosyalist Enternasyonal’e bağlı partilerin bazıları bu yönde adımlar atmaya başladılar. Örneğin; Avusturya, İsrail, Almanya, Belçika gibi ülkelerin sosyal demokrat ve sosyalist partilerinin genel başkanlarını tüm üyelerin katıldıkları seçimle belirlemeleri tüm dünyada ilgi uyandırdı.

Bu partilerin bazıları, örneğin Belçika Sosyalist Partisi, Genel Başkanın üyeler tarafından seçilmesini kurumlaştırırken diğerleri katılımın genişletilmesi yönündeki yöntem arayışlarını sürdürmekteler.

Ülkemizde de ,bazı sosyalist partiler parti içi seçimleri üyelerle yapıyor. Örneğin ÖDP, ilçe ve il başkanları ile yönetimlerini tüm üyelerin katılımıyla belirliyor. Merkez yönetimini ve genel başkanını da genişletilmiş delege sistemiyle belirliyor. Siyasi partiler yasasının öngördüğü çerçevede yapılması gereken kongrelerden önce, parti tüzüğünde yer alan “Parti Danışma Konferansları”  il, ilçe ve merkez düzeyinde toplanarak organlar için bir bakıma bir “ön seçim” yapıyor. Tüm üyelerin ve “fahri üyelerin” katılımıyla yapılan seçimlerin sonuçları, sonra kongrelerin onayına sunuluyor.

CHP’de de zaman içerisinde delegeliğin tümüyle kaldırılması hedeflenmelidir, ilk aşamada milletvekilliği, belediye başkanlığı ve yerel yönetim meclisi adaylarının önseçimle belirlenmesi kural haline getirilmelidir. Zaman içerisinde mahalle temsilciliklerinin, belde, ilçe ve il başkanları ile genel başkanının da tüm üyelerin katılacağı “önseçimle” belirlenmesi hedeflenmelidir.

MYK’nın genel başkan tarafından belirlenmesi yöntemi, CHP’nin demokrasi ve birlikte yönetim anlayışına uygun bir yöntem değildir. MYK yıllardır olduğu gibi PM tarafından seçimle belirlenmelidir.

Genel Başkan Yardımcıları, Genel Sekreter ve Genel Sayman’ın kurultayda seçilmesi de tartışılmalıdır. Bize yabancı gelebilir, ama Avrupa Sosyal Demokrat Partilerinin çoğunun uygulaması bu yöndedir. Geçmişte CHP’de de Genel Sekreter’in kurultay tarafından seçildiği dönemler olmuştu.

9) En Alt Yerleşim Biriminde Örgütlenme

Siyasetin, halkın günlük sorunlarıyla ve dertleriyle daha yakından ilgilenebilmesi için partilerin en alt yerleşim birimlerinde örgütlenebilmesi gerekir.

27 Mayıs’tan sonra kabul edilen Siyasal Partiler Yasası (1965) ile partilerin ocak (köy ve mahalle/semt) ve bucak (nahiye) örgütlenmeleri kaldırılmıştır. Oysa, hem tek parti döneminde olduğu gibi  sonrasında da ocak ve bucak örgütleri, hem halkın siyasete katılmasını hem de partilerin halkın günlük sorunları ile yakından ilgilenmesini sağlamaktaydı.

CHP’nin daha kırklı yılların başında 25941 ocak bucak örgütüne sahip olduğu ve ocak-bucak örgütlerinin dilek ve isteklerini kurultaya kadar götürebildikleri hatırlanırsa bu örgütlenmelerin geliştirilerek sürdürülmelerinin önemi daha iyi anlaşılır.

Ocak – bucak örgütlerinin kaldırılması, partileri, büyük kentlerde nüfusu milyonları geçen ilçelere sıkıştırmış ve halkın gündelik dertlerinden koparmıştır. O nedenle, CHP’nin yeniden, mahalle ve köylerde ve sanayi siteleri gibi belli merkezlerde örgütlenme modelini geliştirmesi ve uygulaması gerekir. Belli sayıda üyenin bulunduğu her mahalle ve köyde üyeler kendi kongrelerini yapma ve kendi yönetimlerini / temsilcilerini seçme hakkına sahip olmalıdırlar.

Mahalle ve köy örgütlenmeleri halkın sorunlarının partiye taşınmasını sağlayacağı gibi politikaların tabandan, en alttan itibaren oluşmasının da zeminini yaratacaktır.

Bu örgütler (mahalle-köy) halkın kolayca başvurabileceği, sorununu, eleştirisini, talebini iletebileceği birimler olacaklarından, halk ile belediyeler arasında da önemli bir işlev üstlenebileceklerdir. Ayrıca, mahallede herkes birbirini tanıdığından, hem “yığma üyelik” konusu daha iyi denetlenecek, hem de mahalle delege seçimleri ve de aidat toplama işi mahalle aidat saymanı eliyle daha sağlıklı yapılabilecektir.

Yasada mahalle düzeyinde örgütlenme olmadığını biliyoruz. Ancak yasa değişene kadar yeni yaratıcı yöntemler geliştirmeliyiz. ÖDP’nin uyguladığı modele benzer, önerileri tartışmak yerinde olacaktır. Bunlardan ilki, mahalle delege seçimlerinde, mahalle temsilcisini üyelerin oylarıyla belirlemek olabilir.

10) Güçlü ve Yaygın Yan Kuruluşlar

Sosyal demokrat partilerin gücünü arttıran bir olgu da; yatay örgütlenmelerinin etkili ve yaygın olmalarıdır.

12 Eylül’ün darbe anayasası ile kadın ve gençlik kolları başta olmak üzere yan örgütlenmelerin yasaklanması siyasetin kurumlaşmasına çok büyük zararlar vermiştir. Ancak Temmuz 1995’teki anayasa değişikliği ile bu yasak kaldırılmış bulunmaktadır. Buna rağmen CHP’de halen kolların etkili hale getirilememiş olmaları ve kendi yönetimlerini kendilerinin seçemiyor olması kabul edilemez büyük bir eksikliktir. Kollar aynı zamanda parti yönetimini bilgilendirme ve politika üretimine katkı sağlama gibi işlevlere de sahiptirler.

CHP’de artık kadın ve gençlik kollarıyla yetinilmemelidir. Bu kollarla aynı işleyişe ve işleve sahip olarak “çalışanlar”, “emekliler”, “esnaf ve “üreticiler” vb. kolları da kurulmalıdır. Partinin sayıları milyonları aşan emekçilere, esnaf-zanaatkarlara, emeklilere ve üreticilere ulaşabilmesi için kadın ve gençlik kollarının yanı sıra mutlaka bu kolları da oluşturması gerekir. “Komisyonlar” ve “bürolar” adı altında yapılan çalışmalar etkili ve kalıcı olmamaktadır. Kolların yanı sıra, sağlık, hukuk, eğitim ve çevre vb. konularda da sürekliliği ve politika önerme hakkı olan forum  ve proje grupları oluşturulması da gerekir.

Kolların seçilmiş başkanları ilçe ve illerin yönetim kurullarında ve PM ‘de doğal üye sayılmalıdır.

Yeni düzenlemede parti üyesi olmayan kimselerin de kol ve proje gruplarına katılmaları, bu çalışmalarda söz ve öneri yapma hakkına sahip kılınmaları yerinde olacaktır. Bu uygulama parti üyesi olmayan kimselerin birikim ve deneyimlerinden yararlanma olanağını sağlayacak ve bu parti için bir kazanç olacaktır.

Kolların yönetimlerinin de demokratik biçimde oluşması ve üst yönetim birimlerince görevden alınmaları uygulamasına son verilmesi gerekir. Kolların yönetimlerini geri çağırma hakkı onları seçen delege ya da üyelere ait olmalıdır.

Kadın ve gençlik kollarından sorumlu genel başkan yardımcıları kaldırılmalı bu kollar seçilmiş yönetimler tarafından yönetilmelidir. Kol çalışmalarına yıllık bütçe ayırılmalıdır.

11) Toplumla Yoğun Diyalog ve Etkileşim

Sol bir partinin gücü, kendi örgüt yapısının sağlamlığının yanı sıra toplumla ve onun örgütleriyle yaptığı işbirliğine ve karşılıklı etkileşimine de bağlıdır.

CHP, başta sendikalar olmak üzere, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri ile sürekli bir iletişim ve etkileşim içerisinde olmasına olanak sağlayacak yöntemleri bulmalı ve kurumsallaştırmalıdır.

Bunun için ilçe, il ve merkez yönetimleri belli aralıklarla, örneğin üç ayda bir aynı düzlemdeki sendika, meslek kuruluşu ve sivil toplum örgütleri ile bir araya gelmelidirler. Bu platformda, yöre ve ülke sorunlarına ilişkin görüşler dinlenmeli ve ortak politikalar belirlenmeye çalışılmalıdır. İşbirliğinin ve dayanışmanın gelişmesi için ortak platformlar yoluyla sürekli diyalog ve karşılıklı etkileşim kaçınılmazdır.

Ayrıca, parti üyelerinin sendikacılara, meslek kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine üye olmaları özendirilmelidir. Tüzükte sendika ve meslek örgütleri ve sivil toplum örgütleriyle oluşturulacak forumlar da yer almalıdır.

12) Sendikalarla İşbirliği ve Dayanışma

Sosyal demokrasi için sendikalar önemli ve vazgeçilmez emekçi örgütlenmelidir. Özgür sendikalar olmadan demokrasinin ve çalışanların sosyal haklarının korunması ev geliştirilmesi kolay değildir.

Batıda sosyal demokrat partilerle, sendikalar hep dayanışma içerisindeler. Tarihsel olan bu ilişki günümüzde de sürmektedir.

Ülkemizde, 12 Eylül darbesi sonrasının baskıları ve yasakları sendikaları oldukça zayıflatmıştır. Liberal küreselleşme de sendikaları zayıflatan başka bir olgudur. AKP hükümeti de sendikaları, iyice etkisiz hale getirmek ve mümkünse yok etmek için gayret sarf etmektedir. Oysa çalışanların, iş koşullarını, ücretlerini iyileştirmelerinde, en etkili araç sendikalardır. Günümüzde de bu böyledir. O nedenle, CHP tüm çalışanların sendikalaşma hakkını kararlılıkla savunmalı ve yasal engellerin kalkmasına öncülük etmelidir.

Böyle bir süreçte CHP’nin sendikalarla iletişimini, işbirliğini ve dayanışmasını daha da güçlendirmesi gerekmektedir. Sendikaların giderek zayıflaması, demokrasinin ve örgütlü toplumun gelişmesi için olduğu gibi sosyal politikaların yaşama geçmesi de olumsuz bir durum yaratmaktadır.

13) Parti içinde Yaygın Eğitim

Üyeye dayalı bir program partisi için, parti içi eğitim son derece önemli bir konudur. Günümüzün sorunları son derece karmaşık hale gelmiştir. Bu sorunları analiz etmek, sol değerlere bağlı çözümler üretmek ancak bilgi ve bilinçle olur.

Siyaseti ideoloji ve bilgi temelinde yapan, yapması gereken sol partiler için ise parti içinde yaygın eğitim bir zorunluluktur. Aksi takdirde partinin temel değerleri ve ilkeleri ile tutarlı bir değişim programı geliştirmek ve uygulamak mümkün olamaz.

Esasen evrensel sol, ezilenlerin birliğinin ve dayanışmasının düzeni dönüştürecek bir nitelik kazanabilmesi için bilgiye, bilince önem verilmesi gerektiğini başından beri görmüş ve bunun gereğini yapmıştır. 19. yüzyılın ortalarında oluşmaya başlayan sosyal demokrat partilerin “İşçi Eğitim Dernekleri”ne dayalı olarak kurulmuş olmaları bir tesadüf değildir.

“Bilgi; iktidardır” sözünün sosyal demokrasinin önde gelen kuramcılarından ve liderlerinden birisi olan Wilhelm Liebknecht’e (1826-1900) ait olduğunu unutmamak gerekir. Avrupa sosyal demokrasi hareketi ortaya çıktığından beri “Bilgi; iktidardır” şiarına bağlı kalmış, partide teorik, aydınlanmacı çalışmalara ve eğitim çalışmalarına ve de üyelerin bilgi ve kültüre ulaşmasının yolunun açılmasına büyük önem vermiştir. Bu konulardaki çalışmaları sistematik bir işleyişe bağlamıştır.

Parti içi eğitim dün olduğu gibi bugün de sosyal demokrat partilerde ciddiye alınan bir konudur. Partiler gerek doğrudan gerekse yan kuruluşları durumunda olan vakıflar aracılığı ile yaygın ve sürekli bir eğitim sürdürmektedirler.

CHP’de, zaman zaman parti içi eğitim konusunda bazı düzenlemeler gerçekleştirilmeye çalışıldı. Ancak kabul etmek gerekir ki, sistematik, sürekli, yaygın ve kurumlaşmış bir parti içi eğitim sağlanamadı. Parti içi eğitim üzerinde ısrarla duran, kimi üye, yönetici ve örgütlerin çabaları sonucunda SHP ve sonrasında CHP tüzüğüne, “partinin bütçeden aldığı ödeneğin yüzde 15’inin parti içi eğitime ayrılacağı” konusunda hüküm konuldu. Ancak henüz bunun gereği hiçbir dönemde yerine getirilmedi. Son Parti Meclisi toplantısında CHP’nin 2012 bütçesi onaylandı ve bütçede eğitim payı olarak da 5,18 milyon TL yer aldı. Bu bütçenin parti içi eğitim için harcanması halinde büyük bir kurumsallaşma sağlanmış olacaktır. Ankara Çevre Sokak’taki parti binasının geçtiğimiz yıl parti okulu olarak düzenlenmesi de kurulsallaşma yönünde önemli bir adım oldu.

İlgili genel başkan yardımcısı arkadaşımızın gayretleriyle, eğitim programları  (eğiticilerin eğitimi) başladı. Diğer hazırlıklar sürüyor. Simdi yapılması gereken şey yaklaşık bir milyon üyenin eğitimini karşılamak için profesyonel güçlü bir kadronun oluşturulmasıdır.  Tabii bu da eğitime ayrılan bütçenin, gerçekten parti okulunun kullanımına sunulmasına bağlı olacaktır. Parti içi temel eğitim aday üyeler için zorunlu hale getirilmelidir.  Yine yerel yönetim meclislerine aday  olacak partililerin de parti okulunca hazırlanan eğitim programlarına katılmaları zorunlu olmalıdır. Bu hususlar tüzükte yer almalıdır.

Tüzükte ayrıca, parti içi eğitimin, profesyonel kadrolarca yönetilen parti okulunca her düzeydeki partiliyi kapsayacak biçimde yapılacağı, parti üyeleri ile iletişimi sağlamak için genel merkezde bir “üye dergisi/gazetesi” çıkartılacağı yolunda da hükümlere de yer verilmelidir.

14) Tam Eşitliğe Doğru Geliştirilen Cinsiyet Kotası

Sosyal demokratlar başından beri kadınların toplumun her alanında fiili eşitliğini savunmaktadırlar. Kadınların siyasete etkin bir şekilde katılmalarına  ise özel bir önem vermektedirler. Çünkü; sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinden olan eşitlik ilkesi “kadın-erkek eşitliğini” de içermektedir.

Ancak bu eşitlik henüz hiç bir toplumda tam olarak sağlanamamıştır. Sosyal demokratlar bu tespitten yola çıkarak CHP’nin de üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’in yüzüncü yılı olan 1989’da Stokholm’da toplanan kongrelerinde konuyu bir kez daha tartıştılar. Sonuçta, cinsiyet kotası uygulamasının kadınların siyasette eşit temsilinin etkili bir araç olacağı görüşünde birleşildi ve tüm üye partilerin on yıl içinde, “kadınların ulusal ve uluslararası düzeylerde eşit temsilinin başarılması için çalışması” istendi.

Konu, 1989 yılının ikinci yarısında SHP’de de canlı biçimde tartışılmış ve Ocak 1990’da yapılan Tüzük Kurultayı’nda cinsiyet kotası yüzde yirmi beş olarak tüzük hükmü haline getirilmişti. Ancak kota parti organları ile sınırlı tutuldu. Uygulamaya göre kota yeniden değerlendirilecekti.

Ancak maalesef aradan bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen, kota uygulamasının sonuçları konusunda kadın kolları da parti yönetimleri de herhangi bir araştırma yapmadı. Oysa Stokholm’de bu karara katılan diğer sosyal demokrat ve sosyalist partiler kota uygulamasının etkilerini 4-5 yılda bir yapılan araştırma ile saptadılar ve alınan mesafeyi irdeleyerek genişletilmesi yönünde yeni düzenlemeler yaptılar.

SHP ve sonrasında CHP’de ise gerekliliği çeşitli vesilelerle dile getirilmesine rağmen herhangi bir araştırma ve kotayı ilerletici ciddi çalışmalar yapılmadı.. O nedenle, SHP ve CHP’de uygulanan kadın kotasının, genelde ve parti özelinde kadınların siyasete katılımını hangi ölçüde geliştirdiği tam olarak bilinmiyor. Buna rağmen gelinen noktada CHP’nin yapacağı şey, kotayı yaygınlaştırmak olmalıdır. Bir başka deyişle cinsiyet kotası artık parti organları ile sınırlı kalmamalıdır.

Tüzük kurultayında, kotanın partide seçimle gelinen -mahalle delege seçimleri dahil- tüm görevlerde ve de milletvekilliği, belediye meclisi ve il genel meclisi adaylıklarında da geçerli olacağı karar altına alınmalıdır.

15) Kuralları Belirlenmiş Siyasi Etik

Günümüz Türkiye’sinde siyaset ve siyasi partilerin halkın güvenini önemli ölçüde kaybettiklerini biliyoruz. Bunun iki nedeni bulunmaktadır. Birincisi, siyasi partilerin toplumsal sorunlara somut ve etkili çözümler üretememeleri, ikincisi de, kayırmacılığın önlenememiş ve saydamlığın sağlanamamış olmasıdır. Oysa temiz bir topluma, ancak temiz bir siyasetle ulaşılabilir.

O nedenle, siyasetin saydam ve güvenilir hale gelebilmesi için kollamacılıktan, kayırmacılıktan arındırılması zorunludur. Bunun için siyasetin finansmanının da saydam hale getirilmesi kaçınılmazdır. Demokratik ülkelerde parti ve adayların finansmanı ve harcamaları dışında, siyasi partilere pek sınırlama getirilmemektedir. Bu ülkelerde milletvekillerinin uymak zorunda oldukları etik kurallar da bellidir. Bu kurallara uymayanlara yaptırımlar uygulanmaktadır.

CHP bu konuda TBMM Başkanlığı’na bir çok kez yasa teklifi sundu. Ancak, siyasette etik değerlerin somutlaştırılmasını ve saydamlığını öngören bu yasa teklifi AKP hükümetinin olumsuz yaklaşımından dolayı bu güne kadar sonuçlandırılmış değil.

CHP’nin, yasal düzenlemeleri beklemeden, kendi içinde etik kuralları somutlaştırması, saydamlığı sağlaması ve bunları tüzük hükmü haline getirmesi yerinde olacaktır.

Kurultay’da tüzüğe, “Etik Kurallar” başlığı altında bölüm ilave edilmelidir. Mal bildiriminde bulunulması, adayların seçim harcamalarının dökümünü açıklamaları; yöneticilerin, milletvekillerinin partinin hükümette olduğu dönemlerde kamu kesimiyle çıkar ilişkilerine giremeyecekleri, üyelik hukukunu çiğneyenlerin disiplin kuruluna sevk edilecekleri vb. hususlar tüzükte yer almalıdır.

Bunlar kadar önemli bir husus da belediye başkanı, yerel meclis adayları ve milletvekili adaylarının harcamalarının üst sınırını belirlenmesi ve bunun ciddi biçimde denetlenmesi olmalıdır.

Toplumda fırsat eşitliğini savunan bir partinin, kendi içindeki seçimlerde de aday harcamalarının sınırını belirlemesi ve bunları saydam hale getirmesi bir zorunluluktur. Halk; bugünkü uygulama konusundaki fikrini “parası olmayan milletvekili, belediye başkanı olamaz” diyerek ortaya koymaktadır. Bunun değişmesine CHP öncülük etmelidir. CHP’de adayların ön seçimde tam bir eşitlik içerisinde yarışmasının koşulları mutlaka yaratılmalıdır.

Parti içi seçimlerin, her bakımdan fırsat eşitliği içerisinde yapılacağı ilkesi tüzükte de yer almalıdır.

16) Muhalefette Gölge Kabine Uygulaması

“Gölge kabine” uygulaması birçok ülkede, özellikle çağdaş sol partilerin  bir uygulamasıdır. Bu partiler muhalefet yıllarını iktidara hazırlık yılları olarak değerlendirmektedirler. Bu anlayışa uygun olarak bir yandan mevcut pro­gram ve çözüm önerilerini gözden geçirirken diğer yandan da gölge bakanlar marifetiyle bakanlıkların uygulamalarını yakından izlemektedirler.

Bu çalışma yöntemi, hem iktidarın yanlışlarına zamanında ve bilgiye dayalı olarak eleştiri yöneltme ve hem de alternatif çözüm önerilerini sürekli olarak gündemde tutma olanağı yaratıyor. Bir yönüyle de kadroların iktidara hazırlanmalarına katkı sağlıyor.

Uygulama birçok ülkede işleyiş bakımından benzer olmasına rağmen, adlandırma ülkelerin siyasi geleneklerine göre farklılık gösterebiliyor. Örneğin, İngiltere’de uygulamadaki sorumlulara “gölge bakan” denilirken, Almanya’da “sözcü”, örneğin “dış politika sözcüsü” vb. deniliyor. Ama görev ve işlev aynı kalıyor.

Geçmişte SHP’de kısa bir süre “gölge kabine” uygulaması yaşandı. Ancak bir çok alanda olduğu gibi bu da geliştirilmedi ve kurumsallaştırılmadı.

Özellikle, CHP’nin iktidarı hedeflediği bu süreçte bakanlıkların icraatlarını, bütçelerini vb. yakından izlemek için gölge kabine uygulaması son derece yararlı olacaktır. Aksi takdirde, 25 bakanlığın yaptıklarından ya da yapmadıklarından tam olarak haberdar olmak dahi mümkün olamamaktadır.

Bunun değişmesi gerekir. Yoksa parti tabanındaki üyeler ve partiye gönül verenler “CHP nerede?” diye sormaya devam edecekler ve bizler de bu sorulara muhatap olmaktan ve yanıt vermeye çalışmaktan yorgun düşeceğiz. Sonuçta da kimse tatmin olmayacak.

En son CHP’de “gölge kabine” konusu uzun zamandır gündemdeki yerini kaybetti. MYK’nın, Temmuz 1999’da PM’ye sunduğu “çalışma programı”nda “gölge kabine” uygulamasına geçileceği de yer olmaktaydı. Ancak sonradan programda yer verilen bu uygulamadan vazgeçildi. Sorulduğunda “gölge kabine” yerine “çalışma masaları” kurulacağı ifade edildi.

Elbette belli konularda çalışma yapmak, düşünce ve çözüm önerileri geliştirmek için, komisyon, çalışma grubu vb. kurulabilir. Bunlar “çalışma masası” olarak da adlandırılabilir. Ama bu çalışmaların işlevi ve etkisi, “gölge kabine”nin işlevi ve etkisinden tamamen farklıdır. İşlevi, ilkeleri ve çalışma biçimi iyi belirlenen bir “gölge kabine” uygulamasının CHP’nin hükümeti, bakanların icraatlarını sistemli bir şekilde izlemesini sağlayacağı ortadadır.

2008 yılında yapılan tüzük değişikliği ile getirilen Genel Başkan Yardımcılarının Genel Başkan tarafından atanması kararı, MYK’nın bir bakıma “gölge kabine” gibi çalışacağı şeklinde gerekçelendirmişti. Pratik bunun böyle olmadığını gösterdi. O nedenle, tüzükte gölge kabine kurulması yönünde (adı farklı da olabilir) bir hükmün yer alması yerinde olacaktır. Tabii daha önce de belirttiğimiz gibi MYK yeniden PM tarafından seçilmelidir.

17) Sosyal Demokrat Yerel Yönetimler Arasında İşbirliği

Sosyal demokrasi için yerel yönetimler ve yerelleşme son derece önemli kavramlardır. Çünkü yerel yönetimler halkın siyasete etkin biçimde katılabileceği, kendisiyle ilgili konularda söz ve karar sahibi olabileceği yerlerdir.

Demokrasinin derinleştirilmesi için yerel yönetimlere ağırlık verilmesi, merkezden kaynak ve yetki aktarılması, yerel kaynakların arttırılması gibi ilkeler yıllardır savunageldiğimiz ilkelerdir. Ancak, yerel yönetimlerde kimi başarılı uygulamalara rağmen, bu yönetimlerin henüz bir “demokrasi okulu” haline geldiğini söyleyemeyiz. Şu günlerde tekrar tartışılmakta olan yerel yönetimler yasası da göstermektedir ki, sol ile sağın yerel yönetimlere ve onun işlevine ilişkin görüşleri farklıdır.

Bu durum, yerel yönetimlerin sosyal demokrat anlayışa uygun bir biçimde geliştirilmesi için kalıcı bir örgütlenmeye olan ihtiyacı da ortaya koymaktadır. Türkiye’de de, gelecekte CHP’nin öngördüğü gibi her yerleşim biriminin belediye olacağı düşünülürse sosyal demokrat belediyelerin önemi daha iyi görülecektir.

“Demokratik, katılımcı, üretici, saydam, tüketiciyi ve çevreyi koruyucu ve dayanışmacı” yerel yönetim anlayışını geliştirmek, sosyal demokrat belediyelerin deneyimlerini birbirine aktarmalarını sağlamak, karşılıklı dayanışmayı ve eğitimi gerçekleştirmek üzere Sosyal Demokrat Yerel Yönetimler Birliği oluşturmalıdır.

Böylesine bir örgütlenme, kamuoyunda demokratik yerel yönetimler için duyarlılık oluşmasına katkı sağlayacağı gibi sosyal demokrat belediyeciliği de geliştirecektir. Sosyalist Enternasyonal üyesi birçok parti, benzer özerk örgütlenmeleri çok önceleri oluşturduklarından zengin deneyimlere sahip bulunmaktadırlar. Parti, yerel yönetimler ilişkisini de düzenli hale getirecek mekanizmaların belirlenmesi de var olan bir boşluğu doldurmuş olacaktır.

18) Eğitim, Bilim ve Kültür-Sanat İçin Forum

Toplumun çeşitli kesimleri öteden beri siyasete aktif bir biçimde katılamıyor. Bunların başında bilim ve kültür-sanat insanları gelmektedir. Kamu çalışanlarının ise partilere üyeliği halen yasaktır. Hiç bir AB ülkesinde demokrasiyle bağdaşmayan böyle bir yasak bulunmamaktadır.

Oysa bu kesimlerin siyasete katılımları siyaseti zenginleştirecek ve onun daha kaliteli ve içerikli hale gelmesine da önemli katkılar sağlayabilecektir. Yasal durum ne olursa olsun CHP bu kesimlerin birikim ve deneyimlerinden yararlanacak “esnek katılım” formlarını bulmalıdır.

Nitekim, 2001 yılında tüzüğe yapılan bir ilaveyle Genel Başkan’ın önerisiyle “Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu” kurulur denilerek bu konuda önemli bir adım atılmıştır. Yönetmelik çerçevesinde bir genel başkan yardımcısına bağlı olarak çalışması öngörülen bu platformun yönetmelik taslağının bile daha geçtiğimiz aylarda hazırlandığı dikkate alınırsa bu konuda daha yapacak çok şey olduğu görülür.

Kanımızca, tüzükte yer alan, Bilim Yönetim ve Kültür formunun bugüne kadar olan çalışmaları dikkate alınarak yeniden yapılanması yerinde olacaktır. Hiç kuşkusuz, bilgiye dayalı siyaset anlayışının gelişmesi, parti içi eğitimin, araştırmanın güçlenmesi için bilim insanlarının öğretim elemanlarının o zamanların katılımı da son derece önem taşımaktadır.

Bilim insanlarının katılımı, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin toplumsal sorunların çözümüne nasıl uyarlanacağı gibi konularda da parti görüşlerinin belirlenmesine önemli katkıları olmaktadır.

Bugün için, CHP’nin kültür ve sanat çevreleri ile diyalogu ve etkileşimi son derece sınırlıdır. Aynı şey aydınlarla ilgili olarak da söylenebilir. Bu çevreler daha çok seçim zamanları hatırlanmakta ve kendilerinden bir biçimde katkı istenmektedir. Ancak giderek bu da zorlaşmaktadır. Çünkü, kültür-sanat çevreleri haklı olarak bu düzeydeki bir ilişkiye, bir tür “kullanılma” olarak bakmakta ve tepki göstermektedirler.

O nedenle, CHP’nin kültür-sanat çevreleri ile olan diyalogunu ve etkileşimini de sistematik hale getirmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Çünkü “kültür politikası, toplumsal politikadır”.

Partinin kültür politikalarını kültür ve sanat insanlarının katılımı olmaksızın sağlıklı ve gerçekçi bir biçimde belirlemesi mümkün değildir. Kültür-sanat insanlarının görüşlerinin, deneyimlerinin ve tezlerinin partinin kültür politikasına aktarılabilmesi için sürekliliği olan bir platform oluşturulmalıdır

Önerimiz mevcut oluşumu “Bilim ve Yönetim Forumu” ve “Kültür Forumu” diye ikiye ayırmak ve işleyişlerini gözden geçirmektir. Bilim ve Kültür Forumu genel de geniş katılımla fikir üretmeye yönelik çalışmalar yapmalı. Toplantıların içeriği partililerin yararlanmasına da sunulmalıdır.

Ayrıca ARGE birimi oluşturulmalıdır. Bu birim ise, profesyonel bir ekiple sürekli görev yapan bir birim olarak düşünülmelidir. Bu birim ayrıca, partinin ihtiyaç duyduğu analiz ve raporları temin işini de koordine etmelidir. Yani ARGE partinin bir araştırma merkezi, Bilim ve Kültür Forumu ise düşünce platformu olarak işlev görmelidir.

Kültür forumu ayrıca parti çalışmalarında kültür ve sanatın nasıl yer alması gerektiği konusunda partiye projeler de önerebilir ve bu yolla parti çalışmasının daha çekici hale gelmesine de katkı sağlayabilir.

Tüzükte Bilim, Yönetim ve Kültür Forumu’nun Genel Başkan’ın önerisinde kurulacağı hükmü yer almaktadır. Yeni tüzükte, forum önerdiğimiz şekilde Bilim ve Yönetim Forumu ve Kültür Forumu şeklinde iki ayrı forum olarak yer almalıdır. Kuruluşları da genel başkanın iradesine bağlı olmaktan çıkarılmalıdır. Ayrıca, sosyal demokrasinin fırsat eşitliği hedefi için temel olan eğitim konusunda da bir “Eğitim Forumu”nun oluşturulması büyük bir boşluğu dolduracaktır.

19) Uluslararası Sosyal Demokrat Hareketle Sürekliliği Olan İşbirliği

Sol, başından beri uluslararası işbirliğine ve dayanışmaya önem vermektedir. Dayanışma anlayışının bir ulusla ya da bir ülke ile sınırlı olmaması gerektiğini; böylesine bir dayanışmanın eksik bir dayanışma olacağını söylemektedir.

Aynı şekilde, solun özgürlük ve eşitlik ilkeleri de bir toplumla sınırlı değildir. Adaletli ve barışçıl bir dünya, solun, uğruna mücadele ettiği hedeflerdendir. Böyle bir dünyayı yaratmanın yolu, sol partilerin dünya çapındaki işbirliğinin ve dayanışmasının ürünü olacaktır. Dün olduğu gibi bugün de sol partilerin dünya çapındaki platformu “Sosyalist Enternasyonal”, Avrupa çapındaki platformu ise 1992’de oluşturulan  “Avrupa Sosyalistler Partisidir.

CHP, 12 Eylül’den önce olduğu gibi, günümüzde de Sosyalist Enternasyonal’in üyesidir. Aynı zamanda, “Avrupa Sosyalistler Partisinin” de ortak üyesidir. Türkiye’nin AB üyeliği gerçekleştiğinde CHP de bu partiye tam üye olacaktır.

CHP, Sosyalist Enternasyonal’in üç yılda bir yapılan kongrelerine olabildiğince katılıyor. Ancak, Sosyalist Enternasyonal’in yan kuruluşları olan “Sosyalist Eğitim Enternasyonali”, “Sosyalist Gençlik Enternasyonali”nin çalışmalarına ve. “Sosyalist Kadın Enternasyonali”ne düzenli olarak katılamıyor.

Bu yan kuruluşların dışında Sosyalist Enternasyonal bünyesinde birçok komite bulunuyor “Çevre Sorunları Komitesi”, “İnsan Hakları Komitesi”, “Ekonomik Politikalar Komitesi”, “Silahsızlanma Araştırma Grubu” vb. bunların başlıca örnekleridir. Sosyalist Enternasyonal’in kongrelerine sunulan politika önerileri, karar tasarıları esas olarak bu komitelerde belirleniyor. O nedenle, CHP’nin bu komitelerde temsilinin gerçekleşmesi son derece önemlidir.

Son yıllarda CHP’nin Sosyalist Enternasyonal ile olan ilişkilerinin canlanması olumlu bir gelişmedir. Önemli komitelere de katılınması yerinde olacaktır. Uluslar arası ilişkilerin son derece yoğunlaştığı “küreselleşme” sürecinde bu çalışmalar önemlidir.

CHP’nin Sosyalist Enternasyonal Kongrelerine göndereceği delegeleri PM’de belirlemesi ve bu kuruluşlarda ve komitelerinde yapılan tartışmaların ve alınan kararların düzenli olarak CHP üyelerinin bilgisine sunulması yararlı olacaktır.

Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Sosyal Demokrat Partisi üyeliği tüzükte de yer almalıdır.

20) Yurtdışında Etkin Temsilcilik / Örgütlenme

Yeni dönemde yurtdışına yönelik olarak bir an önce gerçekleştirilmesi gereken bir diğer husus da -anayasadaki yasak 1995’te kalktığına göre- CHP yurtdışı temsilciliklerini oluşturmak ve bu temsilcilikler yoluyla örgütlenmeyi sağlamak olmalıdır. Bu örgütlenmeye yönelik olarak yıllar önce 10 maddeden oluşan “Yurtdışı Temsilcilikler Yönetmeliği” hazırlanmış olmasına rağmen henüz somut bir adım atılmamış olmaması büyük bir eksiklik.

CHP’nin tüzüğündeki haliyle, “Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” aynı zamanda “Yurtdışı Örgütlenmeleri”nden de sorumludur. Oysa, son derece yoğun mesai gerektiren dış ilişkiler görevini yürüten genel başkan yardımcısının, CHP’nin yurt dışı örgütlenmesine yeterli zaman ayırması zor. O nedenle, bu iki alanın ayrılması yerinde olacaktır.

Avrupa’da ve dünyanın pek çok yerinde yaşayan beş milyon yurttaşımız arasında, sosyal demokrat partilerde ve kendi olanaklarıyla oluşturdukları Türkiye temelli dernekler ve federasyonlarda çalışan binlerce sosyal demokrat bulunmaktadır.

Bu birikimli insanların, CHP üyeliğine kazanılmasının, partiye her bakımdan güç katacağı ortadadır O nedenle bir an önce harekete geçilmesi gerekmektedir. Yurtdışındaki CHP’lileri aynı zamanda Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Sosyal Demokrat Partisi’nin komite çalışmalarında da görevlendirilerek eksik katılım meselesi de çözülebilecektir.

21) Kurumlaşmış Araştırma, Bilgi üretimi ve İletişimin Kurumsallaştırılması

CHP Araştırma Servisi forumlardan da destek alan profesyonel olarak çalışacak uzmanlarla kalıcı hale getirilmelidir. Tüm çalışmalarının yazılı halde parti birimlerine ve yöneticilerine ulaştırılması da sistematik hale getirilmelidir. Parti arşivinin alt yapısının da güçlendirilmesi gerekir. Çünkü “belleği olmayan” sağlıklı bir parti düşünülemez. CHP gibi köklü bir partinin kendi tarihinin tüm belgelerini toparlaması ve ilgilenenlerin, araştırmacıların yararlanmasına sunabilmesi gerekir. Bu, partinin tarihine saygının olduğu kadar gelecek kuşaklara karşı sorumluluğun da gereğidir.

CHP sözel siyasetin giderek yazılıya dönüşmesi için de çaba sarf etmelidir. Bu çerçevede dergiler, gazeteler, bültenler düzenli ve sürekli bir biçimde çıkartılmalıdır.

Her şeyden önce de üyeler için bir “üye dergisi /gazetesi” çıkartılmalı ve aidatını düzenli ödeyen tüm üyelere düzenli olarak ulaştırılmalıdır. Bu yayın, “e-gazete” olarak da sunulmalıdır. Üye gazetesi, son derece sorunlu olan merkez yönetimi üye iletişiminin düzelmesi için de önemli bir açılım olacaktır. Araştırma, yayın, arşiv konularında sosyal demokrat nitelikli vakıf ve kuruluşlarla işbirliğinin geliştirilmesi ve parti üyesi olmayan uzmanlardan da en geniş biçimde yararlanılması da önemlidir.

Yenilikçi bir parti olarak CHP, tüm çalışmalarında en ileri teknolojiyi kullanmayı geliştirerek sürdürmeli ve bu konuda diğer partilere örnek olacak bir konuma gelmelidir. Araştırmaya, yayına, iletişime ve arşive her yıl bütçeden belli bir pay ayrılmalıdır. Tüzükte, araştırma servisi, arşivi ve üye dergisi, gazetelerine de yer verilmeli ve hangi yönetim kurulu üyesine bağlı olacakları belirlenmelidir.

İleri iletişim teknolojilerinin (internet, mobil ortam vb.) kullanılması yönündeki yeni adımlar olumlu adımlardır. Bu çalışmayı da derinleştirmek ve özellikle ilçe, il gibi taban örgütlenmelerini de bu konuda desteklemek yerinde olacaktır. Üye sayılarının , aidatın, mahalle delege seçim yer ve tarihlerinin de bu sistemler üzerinden izlenmesi sağlanmalıdır. Bu uygulama saydamlığı sağlayacak ve gereksiz tartışmaları önleyecek bir adım olacaktır.

SONUÇ

CHP’yi önümüzdeki yıllarda iki, hatta cumhurbaşkanlığı seçim ile birlikte üç seçim bekliyor. Bu seçimlerde başarılı olmak için yapılması gereken işlerin başında, ideolojik netliği sağlamak, sosyal demokrat ideolojiyle örtüşen söylemi geliştirmek elbette son derece önemlidir.

Onlar kadar önemli olan bir husus da, örgütsel alanda köklü ve cesur bir reform gerçekleştirmektir. Bu reformun amacı, özgür ve amacının bilincinde üyelere ve örgütlere dayalı, üretken dinamik bir örgüt oluşturmak olmalıdır. Başarı için bu bir zorunluluktur.

Bu çerçevede neler yapılması gerektiği konusundaki düşüncelerimizi sizlerle paylaştık. Önerilerimizin bir kısmı, tüzük değişikliği gerektirmektedir. O yüzden tüzüğe yansıtılmalarını diliyoruz. Olağanüstü tüzük kurultayı sürecinde, tüm partililerimizi partinin yeniden yapılanması ve onun bir aracı olan tüzük değişikliğine ilişkin görüşlerini partililerle paylaşmaya ve CHP’nin güçlü ve daha etkili hale gelmesine katkıda bulunmaya çağırıyoruz.

Ama her şey tüzükle elde edilmiyor. Nitekim, tüzükte olan bir çok olumlu düzenleme (yazıda bazı örneklerini verdiğimiz gibi) yok sayılabiliyor. O nedenle, mesele tüzük kadar, demokrat olmakla da ilgili bir meseledir. Dolayısıyla, bir zihniyet değişikliğine de ihtiyaç var. Bunu başarmalıyız. Ülkede de parti içinde de demokrasiyi ödünsüz savunmalıyız.

Unutmayalım, “örgüt meselesi aynı zamanda iktidar meselesidir.”

CHP’YE YENİDEN YAPILANMA ÖNERİSİ

SODEV Başkanı Ercan Karakaş 10 Mayıs 1999 günü CHP İstanbul İl Merkezinde bir basın toplantısı düzenleyerek 18 Nisan seçim yenilgisinin ve kurultay sürecini değerlendirdi. Çok sayıda medya temsilcisinin katıldığı basın toplantısında Karakaş, CHP’nin parlamento dışında kalmasını, sosyal demokrat ideolojiye gereken önemin verilmemesine, günü aşan politikalar oluşturulmasına, yerel yönetimlerde yaşanan kimi olaylara, hükümet ortaklığında protokolün gereğinin yapılmamasına ve SHP / CHP birleşmesinden sonra izlenen yanlış politikalara bağladı. Aşağıda basın toplantısının örgütsel yeniden yapılanmaya ilişkin bölümünün özetini sunuyoruz.

“CHP’nin içerisinde bulunduğu zor durumdan çıkabilmesi, yeniden sosyal demokrat bir çekim merkezi olabilmesi ve halka güven verebilmesi için ideolojik netliğin yanı sıra örgütsel yapı ve çalışma tarzının baştan aşağıya yenilenmesi kaçınılmazdır. Örgütsel yapı yenilenmeden, ideolojik tutarlılığı sağlamak ve ideolojinin yerini kısır çekişmelerin almasını önlemek de kolay olmayacaktır.

Partinin yeniden yapılanmasına ilişkin esasları aşağıda sunuyoruz. Bunların ve başka önerilerin, önümüzdeki süreçte tartışılarak, olgunlaştırmasını ve parti tüzüğünün en kısa zamanda bu yönde değiştirilmesini öncelikli görev olarak görüyoruz. Herkesi, kişisel yarışların ötesine geçerek bu konularda görüş bildirmeye, CHP’nin yenilenmesine ve güçlenmesine katkıda bulunmaya çağırıyoruz. “

  1. CHP LİDER PARTİSİ OLMAK KONUMUNDAN ÇIKARILMALIDIR

Sosyal demokrat partiler “üye / örgüt, kadro ve program” partilerindir. Siyasi gücü bu işleyişleriyle sağlarlar. Parti başkanı “eşitler içinde birinci olan” üst yöneticidir. CHP’nin kendini yeniden yapılandırmasına bu anlayış egemen olmalıdır.

  1. SİYASİ ETİK GÜÇLENDİRİLMELİDİR

Öncelikle sosyal demokrat partilerin ve köklü geçmişiyle CHP’nin yazılı kurallara girmeyen etik değerleri vardır. Partide hiçbir üye amacına ulaşmak için her yolu “mübah-geçerli” sayamaz. Aday olmak ve seçilmek için gerek parti içinde, gerekse parti dışında ahlaki değerleri, etik değerleri çiğneyemez. Örneğin; kendi adamlarını üye yapamaz, kendi adamlarını atayamaz ya da keyfi olarak organları görevden alamaz. Tüzük kurallarına aykırı davranamaz. Parti çıkarlarının önüne kendi çıkarlarını koyamaz.

  1. PARTİ ÜYELİĞİ YENİDEN TANIMLANMALIDIR.

Partide; partinin ilke ve hedeflerini bilen parti içi etkinliklere sürekli katılan, partiye geliriyle bağdaşan aidat ödeyen bir üyelik anlayışı ve işleyişi yerleştirilmelidir. Bir sosyal demokrat parti için bu her şeyin başındadır “olmazsa olmaz “ koşuldur. Üyelik bu anlayışa uygun hale getirilmelidir.

  1. PARTİ İÇİ DEMOKRASİYE İŞLERLİK KAZANDIRILMALIDIR

İdeolojik çerçevede birleşen partililerin siyasi konulardaki farklı önerilerinin olması doğaldır. Bu çerçevede oluşan fikir gruplarının, kanatların oluşması sosyal demokrat partinin zenginliğidir. Kendini yenileme dinamizminin bir göstergesidir. Parti içi demokrasi eksiksiz işletilmelidir. Yöneticiler ve üyeler demokrasi ve çoğulculuk anlayışının içselleştirmeyi öğrenmelidir.

  1. SİYASETİN TABANI GENİŞLETİLMELDİR

Yenilenen CHP’de partinin doğal tabanına ulaşma kanalları açılmalıdır. Emekçilerin, gençlerin, kadınların, aydınların parti çalışmasına katılmaları özendirilmelidir. Gençlerin sosyal demokrat nitelikli dernek ve vakıflara örgütlenmelerine önem verilmelidir.

  1. SENDİKA VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İLE SÜREKLİ VE KALICI BİR İŞBİRLİĞİ SAĞLANMALIDIR

Yenilenen CHP bir yandan parti için katılım süreçlerini harekete geçirirken diğer yandan da başta sendikalar olmak üzere sivil toplum örgütleri ile sağlıklı ve sürekli bir biçimde ilişki içerisinde olmalıdır. Bu ilişkinin sürekliliğini sağlamak için sendikalarla “Emek Forumu”, bilim insanlarıyla “Bilim Forumu”, kültür sanat insanlarıyla “Kültür Forumu” oluşturulmalıdır.

  1. MERKEZİYETÇİ – BÜROKRATİK ÖRGÜT İŞLEYİŞİNE SON VERİLMELİDİR

Dikey örgütlenmenin yanı sıra yatay örgütlenmeye de gidilmelidir. Başta emekçiler, gençler ve kadınlar olmak üzere partide yaygın yan örgütlenmelere olanak verilmelidir. Çevre, hukuk, kültür vb. konularda proje grupları oluşturulmalı ve gruplara söz ve önerge sunma hakkı tanınmalıdır. Partinin politikaları aşağıdan yukarıya yapılacak tartışmalarla belirlenmelidir.

  1. PARTİ İÇİ DEMOKRASİ KURUMSALLAŞMALI, SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİTMELİDİR.

Parti içi demokrasinin tam olarak işleyebilmesi için “seçimle gelen seçimle gider” ilkesine mutlaka uyulmalıdır. Tüzük bu yönde değiştirilmeli, tüzük ve hukuk kuralları yansız biçimde uygulanmalıdır.

  1. ÖNSEÇİMLER, ÜYELERLE VE SEÇİMLERDEN 6 AY ÖNCE YAPILMALIDIR

Partimizin yerel yönetim ve parlamento adayları tüm üyelerin katılımıyla seçilmelidir. Önseçim, seçimlerden en geç altı ay önce yapılmalıdır. Kontenjan sınırlı ölçülerde uzmanlar ve sivil toplum örgütleri için kullanılmalıdır.

  1. ADAYLARIN FIRSAT EŞİTLİĞİ İÇERİSİNDE YARIŞMALARININ KOŞULLARI YARATILMALIDIR

Bu amaçla aday adaylarının harcamalarının sınırları ve biçimi belirlenmelidir. CHP içinde, “parası olan aday olur “ anlayışına kesin olarak son verilmelidir.

  1. PARTİ İÇİ SEÇİMLERDE NİSPİ TEMSİL SİSTEMİ UYGULANMALIDIR

Parti içi seçimlerin tümü nisbi sistemle yapılmalıdır. Parti içinde varolan gruplar güçleri oranında organlarda yer almalıdır. Kimsenin kimseyi “dışlayamayacağı” gerçeği bilinmelidir. Partinin bünyesinde birlikte çalışmanın örgütsel işleyişine güç kazandırmanın yolları açılmalıdır.

  1. PARTİ İÇİNDE EĞİTİM KURUMLAŞMALIDIR

Yenilenen CHP ‘nin parti içi eğitimi sürekli ve kurumsal hale getirilmelidir. Parti okulundan geçemeyenlerin organlara seçilemeyeceği, genel ve yerel seçimlerde aday olamayacakları bir kurala bağlanmalıdır.

  1. BİLİM VE ARAŞTIRMA KURULU KURULMALIDIR

Geçmiş dönemlerde partimizin bünyesine büyük katkılar sunan araştırma kurulları yeniden yaşama geçirilmelidir. Politika üretmenin kaynakları bilimsel temellere oturtulmalıdır.

  1. PARTİ ARŞİVİ OLUŞTURULMALI, PARTİ YAYINCILIĞINA SÜREKLİLİK KAZANDIRILMALIDIR

Arşiv bir partinin yazılı belleğidir. Varolan arşiv yeniden gözden geçirilmeli ve ayrıca bir “Sosyal Demokrasi Kitaplığı” kurulmalıdır. Aylık ve üç aylık dergi çıkarılmalıdır.

  1. GÖLGE KABİNE UYGULAMASINA GEÇİLMELİDİR

Batı sosyal demokrat partilerinde gördüğümüz bu uygulama bakanlıkların çalışmalarını bir kadro olarak izlemeyi, eleştiri ve değerlendirme yapmayı, bilgi akışını sağlamayı, bürokrasi ile arasındaki bağı pekiştirmeyi getirmektedir. İktidara gelişte önemli bir donanım olmaktadır.

  1. ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİRİMİ KURUMLAŞMALIDIR

Partinin dış ilişkileri sağlam bir işleyişe oturmalı, uluslar arası ilişkiler, Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Sosyalist Partisi ile ortak çalışmalar, bilgi akışı sürekli kılınmalı ve bu çalışmalar partiye yansıtılmalıdır.

  1. YURTDIŞINDA ÖRGÜTLENMEYE GEÇİLMELİDİR

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere yurt dışında üç milyonun üzerinde yurttaşımız yaşamaktadır. Anayasadaki sınırlamalar kaldırıldığında göre çoğu işçi olan bu yurttaşlarımızla partisel bağımız güçlendirilmelidir. Bir temsilcilik açılmalıdır.

  1. ÇALIŞMALARDA EN İLERİ BİLGİSAYAR VE İLETİŞİM TEKNOLOJİSİNDEN YARARLANILMALIDIR

CHP yeniliğe açık bir partidir. Parti olarak bilgisayar ve iletişim teknolojisini en ileri boyutta kullanmayı başarmalıdır. Üye yazılımının, genel merkez ile örgüt arasındaki iletişimin bu yolla yapılması sağlanmalıdır. Üye kayıtları bu yolla sağlıklı ve saydam hale getirilmelidir.

  1. PARTİ ÇALIŞMALARINDA KÜLTÜREL FAALİYETLERE DE YER VERİLMELİDİR

Kültürü, sanatı ve sanatçıları destekleyen ve herkesin kültürel yaşama katılımını savunan CHP, parti içi çalışmalarda da kültür ve sanat etkinliklerine yer vermesi ve bunun için bütçe ayırması gereklidir.

  1. GENEL MERKEZ YEREL YÖNETİMLER BİRİMİ KURULMALIDIR

CHP’li yerel yönetimleri desteklemek, aralarındaki iletişimi, etkileşimi ve bilgilenmeyi sağlamak için Genel Merkez’de mutlaka güçlü bir “Yerel Yönetimler Birim” oluşturulmalıdır

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir