Bugün Batı Avrupa ülkelerinde on milyonun üzerinde göçmen yaşamaktadır. Bu olgu Batı Avrupa ülkelerin de kapitalizmin gelişmesi ile birlikte ortaya çıkan ve onun gereksinmelerine göre şekillendirilmeye çalışılan bir olgudur. Batı Avrupa ülkelerine, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, savaşla yıkılan ekonomilerini onarmada yerli işgücü yetmedi. Batı Avrupa ülkeleri ve özellikle F. Almanya, bu nedenle Akdeniz ülkelerinden kitle halinde işçi getirmeye başladı. F. Almanya devlet kanalıyla 1955’te İtalya’dan, 1960’ta Yunanistan ve İspanya’dan, 1961’de Türkiye’den, 1963’te Fas’tan, 1964’te Portekiz’den, 1965’te Tunus’ tan ve 1968’de Yugoslavya’dan işgücü temin etmeye başladı. Diğer Avrupa ülkelerinin yabancı işçi «ithali» de giderek artan bir gelişme gösterdi. Yabancı işgücünün, onu ge tirenler için en önemli özellikleri, ucuz olmaları ve çok az hak ile çalışabilmeleri şeklinde özetlenebilir. Bir yandan gelinen ülkelerdeki istihdam düzeyinin yüksekliği, diğer yandan gönderen ülkelerdeki yaşam koşullarının kötülüğü, yabancı işçilerin en zor ve kirli işlerde, birçok halde de az ücretle çalışmalarına neden olmuştur.
Avrupa ülkelerindeki yabancı işçilerin 30 yıla varan bir geçmişleri olmasına rağmen, ekonomik, toplumsal ve politik uygulamada ayrıcalıklı uygulamalar günümüzde bile devam ettirilmektedir. Batı Avrupa hükümetleri ve özellikle F. Almanya, yabancı işçilerin «konuk işçi» statüsünde oldukları konusunda ısrarını sürdürmektedir. Israrın altında yatan düşünce, yabancı işçileri yedek işgücü olarak kullanmak istemektir. Yabancı işçiler ekonominin gereksinmesi olduğu dönemlerde getirilmekte ve ekonomik kriz dönemlerinde ise geri gönderilme eğilimleri güçlenmektedir. Batı Avrupa’da çalışan yabancı işçilerin, ailelerinin ve çocuklarının, çok yönlü toplumsal sorunlarının çözümünde bugüne kadar önemli adımlar atılamamasının nedenlerinden biri yukarıdaki düşüncedir. Bu ülkelerin ya bancı işçi için, bir göçmen ülkesi» olduğu gerçeğini kabul etmeleri ve buna uygun olarak eşitlikçi politikalar oluşturmaları, yabancı işçilerin ve ailelerinin sorunlarının çözü mü yolunda temel adım olacaktır. Yabancı işçi çalıştıran tüm Batı Avrupa ülkeleri ise, aralarında bazı farklar olma sına rağmen, genelde bundan uzaktırlar. Hatta gereksiz ve yanlış bir direnme göstermektedirler.
On yıldır süren ekonomik krizin hafiflemesi ve ABD’ deki göreli canlanmadan Avrupa’nın bir pay alması halin de bile istihdamda bir düzelme olmayacağı, işsiz sayısının 20 milyonun altına inmeyeceği görüşü, bu direnmenin resmen ifade edilen gerekçesi gibidir. Avrupa ülkeleri genellikle istihdam sorununun teknolojik gelişmeyi izleyebilmekle ve uzun vadede çözülebileceği inancındadırlar. Bu etkenler, B. Avrupa’nın göçmen işçiler konusundaki tutumunu şekillendirmektedir. Göçmen işçiler arasında, öteki ayrımların yanı sıra, kalifiye olan – olmayan ve kalifiye düzeye gelebilecek olan – olmayan gibi ayrımların belirginleştiği görülmektedir.
AVRUPA’YA TÜRK İŞÇİ GÖÇÜ
“Az gelişmiş Güney Avrupa Ülkeleri” denilen ülkelerden işçi getirmeye başlayan Avrupa ülkeleri, 1961’den itibaren, Türk işçisine de giderek artan bir sayıda talip ol maya başladılar. İtalya, Yunanistan ve İspanya’dan getirilen işçilerin, ekonominin istihdam gereksinmesini karşılamaması, özellikle F. Almanya’yı yeni işgücü kaynağı aramaya itti. Gereksinim içinde akla ilk gelen ülkelerden biri de, işsizi bol Türkiye oldu. Çalışmak için ülkesini terk eden Türk işçileri yalnız F. Almanya’ya değil, Fransa, Hollanda, Belçika Avusturya, İskandinav ülkeleri gibi diğer gelişmiş kapitalist ülkelere, hatta sonraları Suudi Arabistan ve Libya gibi Arap ülkelerine de göç ettiler. Kasım 1973’te Batı Avrupa ülkelerine kitle halinde yabancı işçi getirilmesi artık durduruldu.
1979/1980 YILLARINDA BATI AVRUPA’DAKİ TÜRK NÜFUSU | |||||
ÇALIŞMAYAN | 0-18 YAŞ | ||||
YILLAR | İŞÇİ | İŞÇİ EŞİ | ÇOCUK | TOPLAM | |
F. ALMANYA | 1979 | 540.471 | 248.429 | 479.400 | 1.268.300 |
1980 | 590.623 | 287.377 | 584.400 | 1.462.400 | |
HOLLANDA | 1979 | 45.141 | 34.670 | 26.889 | 106.700 |
1980 | 47.326 | 38.137 | 36.249 | 121.712 | |
FRANSA | 1979 | 38.000 | 19.616 | 32.077 | 89.698 |
1980 | 38.000 | 20.000 | 34.077 | 92.772 | |
AVUSTURYA | 1979 | 28.037 | 16.963 | 15.000 | 60.000 |
1980 | 30.130 | 17.331 | 17.539 | 65.000 | |
BELÇİKA | 1979 | 23.000 | 13.305 | 30.258 | 66.563 |
1980 | 23.000 | 13.305 | 30.258 | 66.563 | |
İSVİÇRE | 1979 | 17.971 | 1.799 | 11.775 | 31.545 |
1980 | 20.119 | 2.134 | 13.604 | 35.857 | |
İSKANDİNAV ÜLKELERİ | 1979 | 15.519 | 1.572 | 13.311 | 30.402 |
1980 | 17.697 | 1.437 | 15.164 | 34.298 | |
BAŞKA AVRUPA | 1979 | 3.395 | 1.030 | 2.075 | 6.500 |
1980 | 3.395 | 1.030 | 2.075 | 6.500 | |
BATI AVRUPA TOPLAM | 1979 | 711.534 | 337.384 | 610.785 | 1.659.703 |
1980 | 700.290 | 381.446 | 733.366 | 1.885.102 | |
1) Eksik bilgi; bir önceki yıl aynen alındı.
2) Eksik bilgi; Norveç’in 1980 sayıları, 1979’a da kullanıldı.
3) Yetersiz bilgi; 1980 sayıları, 1979 için de kullanıldı.
4) Yetersiz bilgi; çok kaba tahminler.
KAYNAK: 1. Çal Bk./YIS, 1979 Yılı Çalışma Raporu, 1980, 1980 Yılı Çalışma Raporu hazırlıkları, 1981.
2. Milli Eğ. Bk.. Yurt dışında Çalışan Türk İşçilerinin 0-16 yaş çocuklarının Eğitim Sorunları, No. 74-20, 1974.
Gerek Türkiye’den gerek az gelişmiş ülkelerden Bat Avrupa ülkelerine göçün nedenlerinin temelinin ekonomik olduğu görülmektedir. Sürekli ya da geçici işsizlik, yetersiz kazanç, ailenin geleceğini güvence altına almak istemi göçün nedenlerini oluşturmaktadır. Bu olgu özellikle Türk işçilerinde daha belirgindir. Yapılan araştırmalarda yurttaşlarımızın yaklaşık yüzde 40’ının göç ettikleri sırada işsiz bulundukları saptanmıştır.
Son saptamalara göre 1983’te Batı Avrupa’daki Türk nüfusu iki milyonu aşmıştır. Bu nüfusun yüzde 80’e yakın bir bölümü, sürekli F. Almanya’da bulunmaktadır. Bu nedenle F. Almanya’daki Türk işçi ve ailelerinin konumlarının incelenmesi, göç olgusuna ve sonuçlarına açıklık getirir.
F. ALMANYA’DA TÜRK İŞÇİLERİ
1983 yılında F. Almanya’daki en büyük yabancılar grubunu 1,552 milyon kişi ile Türkler oluşturmaktadır. Diğer yabancıların sayısı ise sırasıyla şöyledir. Yugoslav 612.000, İtalyan 564.000, Yunan 292.000, İspanyol 165.000 ve Portekizli 100.000. Yabancı işçilerin yüzde 64’e varan kısmı 8 yılı, yüzde 20’si 15 yılı aşkın bir süredir F. Almanya’da yaşamaktadır. 1961 yılında F. Almanya’da yaşayan 686.160 yabancı varken bu sayı 1983 yılında 4,534 milyona ulaşmış tır. Böylece yabancılar 1961’de toplam nüfusun yüzde 1,2’sini oluştururken, 1983’te yüzde 7,4’ünü oluşturmuştur.
F. Almanya’daki Türk işçileri ekonomik krizlerden en çok etkilenen grubu oluşturmaktadır. 1966/67 yıllarında F. Almanya’nın ekonomik krizinde ve daha sonra 1973/74 yıllarında petrol olayı ile patlak veren ekonomik krizden en çok Türk işçileri etkilenmiştir. İşsizler arasında göreli olarak en yüksek oran da Türklerdedir. Ama 1973’ten sonra F. Almanya’nın Ortak Pazar ülkeleri dışından işçi getirmeyi durdurmasına rağmen, diğer yabancı gruplarına oranla bu ülkedeki Türk sayısı artmaya devam etmiştir. Ailelerin bir arada yaşama yasası çerçevesinde gelenlerle, Türk nüfusu 1973-1981 yılları arasında 436.500 artmıştır. Aynı yıllarda İspanyolların sayıları 77.800, Yunanlıları ise 193.500 kişi azalmıştır.
1967’den 1980’e kadar F. Almanya’daki yabancı ve çalışan nüfus | |||||
TÜM YABANCILAR | TÜRKLER | ||||
YIL | TOPLAM | 16 YAŞ ALTI | ÇALIŞAN NÜFUS | TOPLAM | ÇALIŞAN |
1967 | 1.806.700 | 991.300 | 172.400 | 131.300 | |
1968 | 1.924.200 | 1.889.900 | 295.400 | 152.900 | |
1969 | 2.381.100 | 1.501.400 | 322.400 | 244.300 | |
1970 | 2.976.500 | 1.940.000 | 469.200 | 353.900 | |
1971 | 3.438.700 | 2.240.800 | 652.800 | 453.100 | |
1972 | 3.526.600 | 2.352.400 | 712.300 | 511.100 | |
1973 | 3.966.200 | 603.900 | 2.595.000 | 910.500 | 605.000 |
1974 | 4.127.400 | 715.300 | 2.286.600 | 1.027.800 | 606.800 |
1975 | 4.089.600 | 809.300 | 2.038.800 | 1.077.100 | 543.300 |
1976 | 3.948.300 | 838.100 | 1.920.900 | 1.079.300 | 521.000 |
1977 | 3.948.300 | 868.200 | 1.869.500 | 1.118.000 | 508.600 |
1978 | 3.981.100 | 887.400 | 1.864.100 | 1.165.100 | 511.200 |
1979 | 4.143.800 | 937.400 | 1.947.500 | 1.268.300 | 542.100 |
1980 | 4.453.300 | 1.059.000 | 2.015.600 | 1.462.400 | 588.000 |
KAYNAK: Statistisches Bundemt, Faschserie 1, Reihe 1.4: Aus lander (çeşitli sayılar), Stuttgart 1974; Bundesanstalt Arbeits-statik-Jahre für Arbeit,, ANBA Sonderhefte zahlen. Nürnberg 1976, (Körner, 1981, Çizelge 2’den)
1981’de 1,546 milyon olan Türk nüfusu, 1982’de 1,580 milyona çıkmış, 1983 yılında 28.000’lik bir azalma ile 1,552 milyona inmiştir. 1984 yılında ise yeni muhafazakâr/liberal Alman koalisyon hükümetinin çıkardığı «Yabancı işçileri geri dönmeye özendirme» yasasından etkilenerek 226.000 Türk yurttaşı, Türkiye’ye kesin dönüş yapmıştır. Ancak, bu dönüşlerin Alman hükümetinin vurguladığı gibi gönüllü dönüşler olmadığını burada belirtmek gerekir. Dönüşlerde, Türk işçi ve ailelerinin oturma ve çalışma statülerindeki belirsizlik, bundan dolayı ortaya çıkan güvensizlik, işsiz kalanlara işsizlik yardımı ve sosyal yardım ödenmesinde gösterilen zorluklar, muhafazakar/liberal Alman hükümetinin sert tedbirleri, yabancı ve özellikle Türk düşmanlığının tehlikeli boyutlara ulaşmış olması vb. nedenler de önemli rol oynamıştır. Geri dönüşlerin plansız programsız, istek dışı bir hale bürünmesinin bir nedeni, Türk işçilerinin hal ve sorunlarına sahip çıkacak yönde bir politikanın Türkiye tarafından izlenmeyişidir.
Bu zorlukların ortadan kalkması ve Türk işçilerinin oturma – çalışma haklarının güvence altına alınması durumunda, yurttaşlarımızın geriye dönüş konusundaki tutumlarının değişebileceği ortadadır. 1984 yılında belirtilen ortamda gerçekleşen kitle halinde geriye dönüşe rağmen, genelde Türk işçilerinin F. Almanya’da uzun süre ya da sürekli kalma eğilimlerinin güçlendiği söylenebilir. Nitekim 1980 yılında yapılan araştırmalara göre, Türklerin yüzde 60’ı Türkiye’ye geri dönmeyi düşünürken, 1983 yılında yapılan yeni araştırmada bu oran yüzde 10-15 dolayında görülmüştür. Geriye dönme eğiliminin, kısa bir süre içinde azalmasında en büyük neden, burada doğan ve büyüyen ikinci ve üçüncü kuşağın bu ülkede yaşamak isteğidir. Bunun önemli bir nedeni, bu kuşakların Türkiye’ de topluma uyum sağlamada karşılaştıkları büyük güçlüğü görmeleridir. Eğitimleri F. Almanya’da güvenli bir yaşam sürmelerine çok kez yeterli olmadığından, bu kuşakların durumu dev bir sorun halini almaktadır. Türk işçilerinin dövizleri dışındaki alanlarda ve özellikle hayati bir konu olan eğitimde Türkiye’deki yönetimlerin ilgisi ya çok yetersiz ya da yanlış yönlerde olmaktadır.
KONUK İŞÇİLİKTEN GÖÇMEN İŞÇİLİĞE
Yukarıdaki araştırmaların sonuçları Türk işçi ve ailelerinin F. Almanya’da uzun süre ya da sürekli kalma eğiliminde olduklarını göstermektedir. Göçün kalıcılığına işaret eden kanıtların başında, Türklerin de diğer yabancılar da olduğu gibi, ikamet sürelerinin giderek artması gelmektedir. 1983’te ortalama ikamet süresi 10 yılı aşmıştır. Göç olgusunun diğer belirleyici kanıtları da, birçok Türk işçisinin ailesini yanına getirmiş olması, çocukların burada büyümeleri, Alman eğitim sisteminde öğrenim görmeye çalışmaları, böylelikle Alman toplumu içinde yer alma çabalarıdır. F. Almanya’da 1970-1982 yılları arasında doğan yabancı çocuklarının sayısı bir milyonu bulmaktadır. 30 Eylül 1983 tarihindeki verilere göre 16 yaşının altındaki yabancı çocukların sayısı 1,14 milyondur.
F. ALMANYA’NIN RESMİ YABANCILAR POLİTİKASI
F. Almanya’nın bugüne kadar izlediği yabancılar politikasında iki yanlış görüş vardır. Bunlardan birincisi «F. Almanya göç ülkesi değildir» görüşü, diğeri ise Göçmen işçi yoktur, konuk işçi vardır» görüşüdür. Bu görüşler, dün olduğu gibi bugün de ileri sürülmekte ve yabancı işçilerle ailelerinin F. Almanya’da yaşamları buradan yola çıkılarak Yabancılar Yasası ile düzenlenmektedir. Yabancılar yasası ile belirlenen statü ise, yabancı işçilere (özellikle Türklere) oturma ve çalışma güvencesi vermemekte, birçok alanda sosyal farklılıklar uygulamakta, uzun yıllardan beri F. Almanya’nın kalkınmasına, refahına önemli katkılar da bulunan bu insanları politik yaşamın dışında tutmaktadır. Yürürlükteki yabancılar yasası “göç süreçlerinin geri çevrilebileceği” tezini savunmakta, yasanın uygulamaları da bu teze uygun olmaktadır.
Bu yasaya göre, yabancı işçi ve aileleri “Almanya’nın çıkarlarına aykırı hareket etme” gerekçesiyle her zaman yurt dışı edilme sorunuyla karşı karşıya kalmaktadırlar. Örneğin, herhangi bir suçtan -trafik suçu dahil- ceza almak, kamu sağlığını tehlikeye sokmak (bulaşıcı bir hasta lığa yakalanmak gibi), sosyal yardıma gereksinme duymak, evsiz kalmak gibi haller yurt dışı edilmek için yeterli nedenler olmaktadır. Yabancılar yasasına göre bir ya bancının F. Almanya’da ikamet etmek için hak talep etme imkânı yoktur. Sadece oturma izni istenmesi söz konusudur. Yabancılar yasasının uygulanmasında, yetkili dairelere geniş taktir hakları tanınmıştır. Bu daireler kendi görüşlerine uygun uygulamalarla, yabancılar üzerinde büyük baskı yaratmakta, yasanın getirdiği güvensizlik ortamını daha da ağırlaştırmaktadır. Bu durum çok sık sözü edilen yabancıların topluma uyumunu (Integrationu) zorlaştırmakta, yabancıların uzun vadeli planlar yaparak güven içinde yaşamalarını önlemektedir.
1978 yılında yabancılar yasasına ilişkin çıkartılan bir yönetmelikle, belli koşulları yerine getiren yabancılara süresiz oturma izni ve oturma hakkı verilmesi getirilmiştir. Gerçekleştirilmesi oldukça güç olan bu koşulların yerine getirilip getirilmediğini taktir yetkisi Yabancılar Daire’sine verilmiştir. Belli bir ikamet güvencesi sağlayan oturma hakkının verilmesinde, Yabancılar Dairesi, eyaletten eyalete hatta kentten kente farklı davranmakta ve keyfi uygu Bu nedenle, oturma hakkı lamalarda bulunabilmektedir. almak durumunda olan 1,8 milyon yabancıdan, yalnız 93.500 yabancı bu yasal statüye sahip olabilmiştir.
Oturma izinlerinin yanı sıra her yabancı işçinin, F. Almanya’da çalışma iznine de sahip olması gerekmektedir. Türk işçileri bugünkü uygulamaya göre 4 yıllık aralıksız çalışmadan sonra beş yıllık bir çalışma izni (özel çalışma izni), sekiz yıllık bir çalışmadan sonra da sınırsız çalışma izni alabilmektedirler. F. Almanya’ya yeni gelen işçi eşleri, sınırlı bir çalışma izni alabilmek için dört yıl, işçi çocuklar ise iki yıl beklemek zorunda bırakılmaktadırlar. Eş ve çocukların bu süreler sonunda iş bulmaları halinde, sınırlı çalışma izni, eğer o işyeri için işçi bulma kurumunda kayıtlı Alman işsiz veya ortak pazar ülkelerinden gelen işsizler yoksa verilmektedir. Bunun anlamı, işsiz sayısı iki milyonu aşan F. Almanya’da bulunan Türk işçilerinin, eş ve çocuklarının çalışmalarına engel olmaktan başka bir şey değildir.
Bonn hükümetinin Ekim ayında görüştüğü yabancılar yasası taslağında, ailenin birlikte yaşaması daha da sınırlanmak istenmekte idi. Bu taslak yasalaşsaydı, Türk işçileri ancak 6 yaşına kadar olan çocuklarını yanlarına getirtebilecekler, Türkiye’den evlenen gençler ise eşlerini F. Almanya’ya getirtemeyeceklerdi. Muhafazakâr/liberal hükümet, SPD’nin, Yeşillerin, iktidar ortağı FDP’nin bir bölümünün, bazı sendikaların ve tüm yabancı örgütlerinin demokratik baskısı sonucu şimdilik bu yasa taslağını geri almış bulunmaktadır. F. Almanya’daki birçok hukukçu, yasa taslağı ile getirilmek istenen sınırlamaların, anayasaya ve insan hakları sözleşmesinin 8. maddesine aykırı olduğunu vurgulayarak, yasa taslağının geri alınmasında önemli bir rol oynamıştır.
F. Almanya’daki Türklerin başka bir sorunu da sosyal haklar konusundaki ayrıcalıklı uygulamadır. Her ne kadar sosyal yardım yasalarında yabancılara eşit davranılması yer alıyorsa da, devletten sosyal yardım talebinde bulunmak bir Türkün -bazı istisnalar dışında – sınırdışı edilmesine neden olmaktadır.
Türk işçileri Türkiye’ye geri dönmek koşuluyla, Alman emeklilik sigortasına kendi ödedikleri primleri, Türkiye’de iki yıl bekledikten sonra geri alabilmektedirler. 1984 yılındaki kitle halindeki dönüşte, primleri geriye almak için zorunlu olan iki yıl bekleme koşulu Bonn hükümeti tarafın dan geçici olarak kaldırılmıştır. Her iki durumda da, Türkiye’ye kesin dönüş yapan işçiler, emeklilik sigortasına iş veren payı olarak ödenen primleri, Almanya’ya bırakmış olmaktadırlar. Bu arada, Türk işçileri Ortak Pazar içindeki serbest dolaşım hakkının en küçük bir şekilde yararını henüz görmemişlerdir. Türk hükümetleri bugüne kadar bu konuda hep pasif davranmış, anlaşmaların verdiği hak işçilerden alınmıştır.
TÜRK İŞÇİLERİNİN POLİTİK KATILIMLARI
F. Almanya’da çalışan yabancı işçilerin, (bu ülkede kaç yıl yaşamış olurlarsa olsunlar) yerel seçimlere, eyalet ve federal parlamento seçimlerine katılma hakları yoktur. Yabancılar halen; İsveç, Finlandiya, Danimarka ve Norveç gibi ülkelerde, yerel seçimlerde seçme ve seçilme haklarına sahiptir. Bu hak, İsveç’te olduğu gibi, genellikle üç yıl lik bir ikametten sonra yabancılara tanınmıştır. İsveç’in sosyal demokrat hükümetinin planlarına göre, 1975 yılın dan bu yana, yerel seçimlere katılan yabancıların, 1988 yılından itibaren parlamento seçimlerine katılmaları gerçekleştirilecektir. Hollanda’da ise 1983 yılındaki anayasa değişikliğine göre, göçmenler 1986 yılından itibaren yerel se çimlere katılabileceklerdir. Fransa’da bu hakkın verilmesi 1982 başkanlık seçimlerinde, sosyalistlerin programında olmasına karşın bugüne kadar gerçekleştirilmemiştir. Belçika’da ise konuya ilişkin hazırlanan yasa tasarısı, hükümetin ilgisiz tutumundan dolayı parlamentodan geçememiştir.
F. Almanya’da da yabancı işçilere ve eşlerine ilk aşamada yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmesi, yabancıların yaşadıkları şehirlerdeki, çocuk yuvası, eğitim, kültür ve konut gibi alanlardaki sorunların çözümünde onları da söz ve karar sahibi yapacaktır. Yerel seçimlere katılma hakkına sahip olan yabancılar, bu arada en büyük grubu oluşturan Türkler, siyasi partiler üzerinde belli bir ölçüde etki sağlayabilecekler ve böylece siyasi partiler, yabancılarsız yabancılar politikası yapamayacaktır.
Yabancıların F. Almanya’da henüz yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakları konusunda siyasi partilerin ve sendikaların tavırları şöyle özetlenebilir:
SPD (Alman Sosyal Demokrat Partisi) şu sıralarda yerel seçim hakkının tanınmasını gerekli görmemektedir. SPD’ye göre bu sorun ortak pazar ülkelerinin, karşılıklı olarak seçim hakkını tanımalarıyla çözülmelidir. Ancak SPD’nin eyalet düzeyindeki bazı örgütleri, örneğin; Bremen ve Hamburg, yabancılara yerel seçim hakkının tanınmasını istemektedir.
CDU/CSU (Hıristiyan Demokratlar Birliği/Hıristiyan Sosyal Birliği) iktidarın bu iki partisi de yabancıların yerel seçimlere katılma hakkını redetmekte ve bu politikalarında ileride de bir değişiklik olmayacağını özellikle vurgulamaktadırlar.
FDP (Hür Demokratlar Partisi) Alman hükümetinin ortağı olan bu küçük liberal parti, 8 yıldır F. Almanya’da oturan yabancılara, yerel seçimlerde seçme ve seçilme hak kı verilmesini parti kararı haline getirmiş bulunmaktadır. Buna rağmen FDP’de sorunun Avrupa çapında çözümlenmesi gerektiğini sık sık belirtmektedir.
Yeşiller; Federal Almanya parlamentosunun yeni ve değişik partisi tüm yabancılara aşağıdan yukarıya» doğru, yani, yerel seçimlerden başlayarak, eyalet parlamento se çimlerinde ve giderek Alman Federal Parlamento seçimle rinde seçme hakkının tanınmasını talep etmektedirler. Yeşiller yabancıların, Federal Parlamento seçimlerinin başlangıcı olarak 1990 yılını önermektedirler.
DGB (Alman Sendikalar Birliği) de yabancılara yerel seçimlere katılma hakkının verilmesini kabul etmemektedir. Ancak DGB’ye bağı, metal işçileri sendikası, matbaa ve kâğıt işçileri sendikası ile kimya ve seramik işçileri sendikası gibi güçlü sendikalar, yabancılara bu hakkın verilmesini istemektedirler. DGB’de de henüz yerel seçim hak kının verilmesi talebi çoğunluk sağlayamadığından, F. Almanya’da bu hakkın önümüzdeki yıllarda gerçekleşemeyeceği kanısı yaygınlaşmaktadır.
Bu arada, anımsamaya değer bir nokta, Türk işçilerinin Türkiye’deki seçimlerde de oy kullanmalarına olanak tanınmayışıdır. Yani, bu yurttaşlarımız, bu temel politik haklarını hiçbir biçimde kullanamayan bir kitledir.
F. ALMANYA’DAKİ TÜRKLERİN ALMAN EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE EKONOMİK UYUMLARI
1983 yılında F. Almanya’da ikamet eden 1,546 milyon Türk nüfusunun, 588,000’ini çalışanlar oluşturmaktaydı. Çalışan Türk nüfusunun, yıllık toplam gelirleri ise 15,7 milyar DM’yi bulmaktadır ve bu gelirin 10 milyar DM’lik bölümü tüketim harcamaları için sarf edilmektedir. Bu rakamlar Türk işçilerinin F. Alman ekonomisindeki önemli rolünü göstermektedir.
F. Almanya’da çalışan Türk işçileri ilk yıllarda kazançlarının büyük bir kısmını mal edinmek ve yatırım yapmak amacıyla Türkiye’ye gönderirken, oturma süreleri arttıkça ve F. Almanya’da kalma eğilimleri güçlendikçe bu durumun değiştiği görülmektedir. Yapılan araştırmalara göre Türk işçilerinin 1981 yılında Türkiye’ye havale ettikleri paraların yüzde 92’si, Türkiye’deki aile bireylerinin desteklenmesine yönelik iken, yalnız yüzde 8’i yatırımlara yöneliktir. İşçi şirketlerinin hisse senetleri için gönderilen paraların oranı ise ancak yüzde 0.8’dir. Türkiye’ye yatırım için gön derilen fonların oranının düşmesinde, devletin işçilerden toplanan paralarla kurulan işçi şirketlerinin sağlıksız gelişmesine kayıtsız kalmasının ve fonları sanayiye yöneltmeyişinin de etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
Türk işçilerinin 1975-78 yıllarında yüzde 45 olan tasarruf eğilimi, 1978-81 yılları arasında yüzde 35’e, 1983 senesinde ise yüzde 30’a düşmüş bulunmaktadır. Buna karşılık, tüketim eğilimlerinde genel olarak bir değişme gözlenmektedir. 1970’li yıllarda, ancak kesin dönüşlerde satın alınan dayanıklı tüketim mallarına daha çok para harcan maktadır. Marplan araştırma kurumunun yaptığı son araştırmaya göre Almanya’da yaşayan Türkler, Almanların tüketim eğilimlerine yönelmiş bulunmaktadır. Türk işçileri tasarruflarının büyük bir kısmını Alman bankalarında tut makta, Alman Yapı Kredi kurumlarında giderek daha çok hesap açtırmaktadırlar. 1983 yılında bu hesaba sahip olanların sayısı 48.000’i bulmaktadır. Aynı şekilde 624.- DM yasası diye anılan servet biriktirme yasasına göre hesap açtıran Türk işçilerinin sayısı önemli ölçüde artmış bulunmaktadır.
Türk işçilerinin F. Almanya’daki ekonomik uyumlarını gösteren diğer gelişmelerin başında da mülk alımlarındaki artışlarla, işyeri açma istemlerindeki artışlar gelmektedir. 265.000 Türk’ün yaşadığı Baden Württemberg eyaletinde yapılan bir araştırma, 13.000 Türk ailesinin bir konut -daire- sahibi olduğunu saptamıştır. AET üyesi olan Yunanlılardan sonra, serbest işyeri kurmak için en çok baş vuru Türkler tarafından yapılmaktadır. Açılmak istenen işyerlerinin başında yüzde 33’lük bir oranla restoranlar, yüzde 19 ile gıda maddesi satan dükkânlar ve yüzde 10 ile turizm acentaları gelmektedir. Türklerin açtıkları işyerleri 60.000 kişiye yakın bir kitleye yeni çalışma sahaları açmış bulunmaktadır.
Türkler Alman devletine yılda takriben 4,1 milyar DM’lik gelir vergisi, satın aldıkları mallar için de 1 milyar DM kadar katma değer vergisi ve emeklilik sigortasına işçi ve işveren payı olarak 3,4 milyar DM ödemektedirler. İşsizlik sigortasına yılda ortalama 690 milyon ödeyen Türk işçileri, hastalık sigortalarına da yılda takriben 2,1 milyar DM ödemektedirler. Türk işçilerinin bir yıllık işsizlik ve emeklilik sigortası ödentileri ile, F. Almanya’da takriben 275.000 emeklinin bir yıllık emekli aylığı ile 520.000 işsizin parası karşılanmaktadır.
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ RESMİ YABANCILAR POLİTİKASININ TERK EDİLMESİNE BAĞLIDIR
Alman ekonomisine ve sosyal kurumlarına bu derece önemli katkısı olan F. Almanya’daki Türk işçileri için 1984 yılı zorlu bir yıl olmuştur. 1985’e bir yığın sorunla girilmektedir. Bu sorunların başında;
- Oturma ve çalışma haklarının güvence altında olmaması,
- Politik katılım hakkının gerçekleşmemiş olması,
- Ailelerin birleşmesindeki zorluklar,
- Türk işçilerinin çocuklarının eğitimde eşit şansa sahip olmamaları,
- 1986’dan itibaren bütünüyle uygulanması gereken AET ülkeleri içindeki serbest dolaşım hakkının şimdiden pazarlık konusu edilmesi,
- İşyeri kurmada, konut bulmada karşılaşılan zorluklar,
- Kültürel ve sosyal sorunların çözümüne gereken ilginin gösterilmemesi,
- Yabancılar dairelerinin haksız ve keyfi uygulamaları,
- Yabancı düşmanlığı
ve tüm bunlardan daha az önemli olmamak üzere Türk hükümetinin tutarlı, aktif bir politika geliştirip işçilerin haklarına sahip çıkmaması gelmektedir. Bu yazının başında da vurgulandığı gibi bu sorunların çözümü için alternatif politikalar vardır. Bu politikaların temel ilkeleri, eşit bir yaşam ve politik katılımdır. Alternatif politikaların gerçekleşme şansı, tüm yabancıların ve eşitlikten yana olan demokratik Alman kuruluşlarının ortak taleplerle, birlikte verecekleri mücadelelerdeki kararlılığa bağlı olacaktır.